Aziz Dağtekin Yazdı
Türkiye yine diken üstünde. Sıcak mevsimler bu topraklarda sadece doğayı değil, siyasi tansiyonu da ısıtıyor. Her yıl havalar ısındığında ülkenin siyasi, toplumsal ve güvenlik dengesi yine bozuluyor. Son günlerde yaşanan olaylar bir kez daha zihinleri kurcalıyor: Aybüke Türkeş Taş’a ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırılar, MHP Lideri Devlet Bahçeli ile Ahmet Türk’ün eş zamanlı sağlık sorunları, Sırrı Süreyya Önder’in yoğun bakım süreci… Bütün bu gelişmeler sadece birer tesadüf mü, yoksa daha derin bir planın parçaları mı?
BİR ÜLKE, BİR MEVSİM, BİR KAOS PLANI MI?
Türkiye’de son 20 yılda her bahar ve yaz aylarında kritik olaylar yaşandı. Siyasi cinayetler, saldırılar, ekonomik çalkantılar ve toplumsal gerilimler genellikle havaların ısındığı zamanlara denk geldi. 2023’te Sinan Ateş suikastı, 2024 yazına girerken seçim tartışmaları ve provokasyonlar… Şimdi 2025’in eşiğindeyiz ve yine aynı döngü baş gösteriyor gibi.
Aybüke Türkeş Taş’a yapılan saldırı ile birkaç gün içinde Özgür Özel’e yönelik fiziksel müdahale arasında görünmeyen bir bağ var mı? Farklı siyasi çizgilerden bu iki isme yönelen saldırılar bir “denge” mesajı mı? Yoksa Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasını hedefleyen yeni bir kaos senaryosunun ilk adımları mı?
KALPLER AYNI ANDA ZORLANDI! BAHÇELİ, TÜRK VE ÖNDER
MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Ahmet Türk, eş zamanlı kalp sorunlarıyla gündeme geldiler. Bu iki siyasi figürün sağlık durumları, kamuoyunda endişe yaratırken, aynı dönemde barış sürecinde adı geçen, Türkmen kökenli olduğu bilinen Sırrı Süreyya Önder’in 18 gün yoğun bakımda kalması, akıllara şu soruyu getiriyor: Bu sadece bir rastlantı mı?
Bu isimlerin ortak noktası, belli dönemlerde “çatışmasızlık” ve “barış” vurgusu yapmaları. Bu isimlerin aynı anda sağlıkla ilgili krizler yaşaması, Türkiye’de çatışmasızlık politikalarının bilinçli şekilde sekteye uğratıldığına dair bir izlenim yaratıyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER, SESSİZCE UĞURLANAN BİR BELLEK Mİ?
Ölüm sınırından dönen Sırrı Süreyya Önder’in bu denli sessiz bir yoğun bakım süreci geçirmesi, hem medyada hem siyaset sahnesinde dikkat çekici biçimde geri planda kalması da soru işaretlerini artırıyor. Önder, Türkiye’de barış dilini kullanan ender siyasetçilerden biri olarak hafızalarda yer etmişti. Acaba bazı güçler, bu hafızaları silmek, yeni nesillere barış değil, kutuplaşmayı miras bırakmak mı istiyor?
KİMLER RAHATSIZ?
Bir Türkiye düşünün! Ne zaman sağduyulu, diyalogcu sesler öne çıksa, birdenbire fiziki saldırılar, hastalıklar, suikastlar, krizler baş gösteriyor. Bu tesadüf değilse, kim ya da kimler bu düzeni bozmaktan rahatsız? Her toplumsal barış çağrısı neden bir “susturma” refleksiyle karşılık buluyor?
Türkmen beyi Devlet Bahçeli’nin son çıkışı olan “Terörsüz Türkiye Çağrısı” bu denklemde oldukça kritik. Aynı şekilde Ahmet Türk’ün bölgesel barışa dair mesajları, aynı günlerde göğüs ağrısıyla hastaneye kaldırılması… Ve Sırrı Süreyya Önder’in yoğun bakımda 18 gün boyunca gözlerden uzak tutulması…
Uyanık Olmazsak, Tekrar Uyutulacağız
Bugün Türkiye’de yaşananlar, bir tür “sessiz savaş”ın izlerini taşıyor olabilir. Dış güçler, içerideki taşeron yapılar ve derin senaryolar belki de yeniden devrede. Bu sefer silahlarla değil; sağlık sorunları, itibarsızlaştırma ve provokasyonlarla…
Toplum olarak bu örüntüyü fark etmezsek, olayları bireysel krizler olarak okursak, her defasında aynı tuzağa düşeriz. Çünkü Türkiye’nin düşmanları artık açık cephelerde değil, görünmez planlarla savaşıyor. Ve bu planlarda “tesadüf”e yer yok. Uyanık olmalıyız. Her olayı enine, boyuna derinden okumalıyız.
Uyanık olmazsak, tekrar uyutulacağız.
Demedin demeyin!..
Haberiniz olsun!…
