Bir Parti Kurup Genel Başkan Olmak İster Misiniz? 30 Kişi Yeter!

Aziz DAĞTEKİN Yazdı


Türkiye’de siyasetin geldiği noktayı artık sayılarla, listelerle değil, bir ülkenin ciddiyetini yerle bir eden bu garip tabloyla okumalıyız. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın güncel verilerine göre Türkiye’de 180 siyasi parti faal durumda. Sadece 6 ayda 12 yeni parti kuruldu. Ne oluyoruz? Siyasi arena mı bu, yoksa herkesin bir kartvizit bastırdığı bir “kendine parti kur” furyası mı?

İşin daha da ilginci, bu partilerin çoğunun ne tabelası var, ne örgütü, ne ideolojisi. Ama resmiyette “faal” statüsündeler. Türkiye’de siyasi parti kurmak bu kadar kolay olmamalı. Çünkü bu artık bir temsiliyet meselesi değil, bir itibar suistimali haline geldi.

Düşünün, bir eczane açmak isterseniz sizden sağlık bakanlığından ruhsat, diploma, uygun mekan, mesul müdürlük gibi bir dizi belge istenir. Yani eczane açmak için sıkı denetim vardır. Peki bir siyasi parti kurmak için ne lazım? 30 kişi. Evet, yanlış okumadınız. 30 kişi bir araya gelip noter tasdikli bir tüzük yazınca, ertesi gün “parti genel başkanı” unvanını alabiliyorsunuz. Ne yaş sınırı var, ne siyasi ehliyet sorgusu, ne de ideolojik bir çerçeve zorunluluğu.

Bu durum Türkiye’yi adım adım siyasi parti çöplüğüne sürüklüyor. Ülkenin demokrasisi, sistemin ciddiyeti ve halkın güveni zedeleniyor. Kimi partiler tabela partisi bile değil, sadece seçim dönemlerinde pazarlık gücü olarak kurulan, ardından sessizce köşeye çekilen kişisel ego projeleri.

Bugün AK Parti 10 milyon 878 bin 733 üyeyle açık ara lider konumda. CHP 1 milyon 903 bin 432 üyeye sahip. TBMM’de grubu bulunan diğer partiler MHP, İYİ Parti, DEM Parti gibi aktörler belli bir zemine oturmuşken, geri kalan yüzlerce parti ya sosyal medyada birkaç bin takipçiye sahip ya da yalnızca kâğıt üzerinde yaşıyor. Üye sayısı 100’ün altında olan bile var. Bu nedir Allah aşkına?

Bu tabloya baktığımızda sormadan edemiyoruz: Bu ülkede herkes genel başkan mı olmak istiyor? Bu kadar siyasi partiyi halk mı talep ediyor, yoksa siyaseti bir kişisel şov alanına mı dönüştürdük?

Bir başka facia: Siyasi partilerin başına geçmek için bir yaş sınırı yok. 18 yaşındaki bir genç, eğer noter tüzüğünü hallederse, “Genel Başkan” olur. Bu sistem, başlı başına bir trajedi değil mi? Ehliyet alırken sağlık raporu isteyen devlet, ülkenin yönetiminde söz sahibi olabilecek partileri kurarken hiçbir sorguya gerek duymuyor. Bu kadar mı ucuzladık?

Peki bu parti bolluğu neye hizmet ediyor? Gerçekten fikir çeşitliliği mi artıyor, yoksa sadece gürültü mü çoğalıyor? Demokrasi, çoklukla değil temsil kabiliyetiyle anlam kazanır. 180 partiden kaç tanesi gerçekten halkın bir kesimini temsil ediyor? Kaç tanesinin köyde, kasabada, mahallede bir teşkilatı var? Kaçı sadece kurucusunun kişisel ajandasını hayata geçirmek için kuruldu?

Bu yozlaşmış düzenin artık silkinip kendine gelmesi gerekiyor. Yargıtay, parti kurulumunda asgari ideolojik çerçeve, teşkilat yapılanması ve üyelik eşiği gibi kriterleri zorunlu hale getirmeli. Siyasi parti kurmak bu kadar basit olursa, sistemin kendisi laçkalaşır. Halk da siyaset kurumuna olan inancını tamamen kaybeder. O zaman da olan, ülkenin geleceğine olur.

Bu çılgınlık durmalı. Çünkü artık sadece eczaneden çok siyasi parti olması meselesi değil bu. Artık demokrasiye saygı, siyaset kurumuna güven, sistemin kendi onuru meselesidir.

Türkiye siyaseti, bu “her mahallede bir genel başkan” furyasından kurtulmadıkça, ne demokrasi güçlenir, ne halk temsil edilir, ne de genç kuşaklar siyasete inançla yaklaşır. Siyaset oyun değil, kişisel vitrin değil. Bu milletin kaderine yön veren bir ciddi alan. Ama maalesef bugün geldiğimiz noktada, en ciddi meseleler bile artık gülünç hale gelmiş durumda.

Bu kadar çok partinin olduğu bir ülkede aslında tek bir ortak sorun var:
Gerçek siyaset yok, bol bol “Genel Başkan” var.
Konuşan çok, çözüm üreten yok.
Mikrofona çıkan çok, halkın derdine inen yok.
Her köşe başında bir “vizyon belgesi”, ama meydanlarda gerçek vizyon sıfır.
Siyaset vitrin olmuş, vitrindeki mankenler bile daha canlı.

Bugün Türkiye’de öyle bir tablo var ki, neredeyse her apartmanın altında bir siyasi parti temsilciliği açılacak, her kahvehanede bir “gölge kabine” kurulacak.
Çünkü artık parti kurmak simit tezgâhı açmaktan kolay.
Ama gel gör ki, ülkeyi yönetecek fikir yok, sadece laf var.
Millet geçim derdinde, onlar “Parti TV” yayını derdinde.

Uzun lafın kısası, bu memlekette siyasetçiler çok, ama siyaset yok.
Tabelalar var, ideoloji yok.
Gürültü var, ama samimi bir kelime yok.

Ses çok, söz kıymetsiz.
İşte Türkiye’nin asıl temel sorun şudur:
Nitelikli siyaset üretimi giderek azalırken, siyasi arenada yalnızca görünürlük ve söylem yarışları öne çıkmaktadır.
Kamuoyuna dokunmayan, sahaya inmeyen, politikası olmayan ama mikrofonu bol, sosyal medya paylaşımları viral olan “parti başkanları” dönemi yaşanıyor.

Sonuç itibariyle Türkiye’de güncel manzara şöyle:
Görünürde çok renk var, ama hepsi solgun.
Söz çok, içerik yok.
Parti çok, dert çözen az.
Bu durum uzun vadede demokratik meşruiyeti değil, kirliliği büyütür.

YÖNETİCİ Aziz Dağtekin

1960 yılında Elazığ'da doğdu. Öğrenimini İstanbulda tamamlayarak gazetecilik mesleğine 1983 yılında başladı. sırasıyla Hergün, Bulvar, Hürriyet ve Türkiye Gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri kadrolarında görev aldı. Basın sektöründen 2006 yılında emekli oldu. Halen idare yeri Adana olan ve Ulusal yayın yapan Netinternet, Ekonet Haber, Eko İntenet Haber sitelerinde Genel Yayın Yönetmenliği ve ekonomi ile alakalı yazı ve yorumlar yazmaktadır. Gazetecilik mesleği yanısara sigortacılık, pazarlama ve finans sektöründe üst düzey yöneticiliklerde bulundu. Sırasıyla İhlas Barter ve Turk Barter'da franchise ve bölge müdürlüğü görevlerinde yer aldı. 2005 yılında Turk Barter'dan ayrılarak Anadolu Barter'ı kurdu. Halen 13'e yakın şubesiyle faaliyet gösteren Anadolu Barter'ın Yönetim Kurulu Başkalığını yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası olan Gazeteci-Yazar Aziz Dağtekin halen Basın Konseyi üyesi ve Adana'da Kurulu bulunan Çukurova Güreş Vakfı ile Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneğinin de kurucu üyesidir.

Göz Atmak İster misiniz?

“Yenidoğan Çetesi”nde İlk Çözülme! 3 Tahliye Kararı Geldi

“Yenidoğan Çetesi” davasında tutuklu sanıklar hemşire Hüseyin Günerhan, hemşire Mehtap Sayar ve başhemşire Nigar Kubilay …

Bir yanıt yazın