Bir Kardeş Giderse…

AZİZ DAĞTEKİN YAZDI


Baba acısını tattım… Omuzlarıma çöken o ağır taşları, geceler boyunca uyutmayan o sessiz feryadı bilirim.
Anne acısını yaşadım… Kalbimin en derin yerinden kopan parçaların bir daha yerine gelmeyeceğini, annesizliğin insanın nefesini bile zorlaştırdığını bilirim.
Ama şimdi… Şimdi bunların üstüne bir de kız kardeş acısı ekleniyor yüreğime.
Ve inan bana, bu acı başka… Bu acı, insanın kemiklerini bile sızlatan türden.

Nazire… Sen ve ben yıllarca bilmeden yaşadık. Kollarımızın arasına alıp sevdiğimiz, birlikte güldüğümüz, dertleştiğimiz kız kardeşimizin bedeninde sessizce büyüyen o kara hücrelerden habersizdik. Biz gülüyorduk, o ise belki içten içe ağlıyordu… Belki de gözlerimizin içine bakıp, “İyiyim” derken içinde kopan fırtınaları kimselere söyleyemiyordu.
Ve bu gerçeği benden saklayanlar… Bilin ki, ben artık size kızmıyorum.
Çünkü kızmak bu duyguyu anlatmaya yetmez. Ben, sizin de bir gün bu ateşte yanmanızı istiyorum.
Sizin de nefes aldığınız her an ciğerinizin bir parçası kesiliyormuş gibi olsun.
Bir gün bir haberle dizlerinizin bağı çözülsün, elinizdeki bardak yere düşsün, sesiniz boğazınıza düğümlensin.
O zaman anlarsınız belki… Bu yük taşınmıyor.

Hastanenin yolları… İnsan orada yürürken adımlarını değil, yüreğini sürüklüyor.
O soğuk koridorlarda, beyaz önlüklülerin gözlerine bakmaya korkuyor insan.
Çünkü o gözlerde “doğruyu” okumaktan korkuyorsun.
Kör olasın buraya bu tikeni diken!
Her adımda yüreğimi kanatan bu yolları, bu dikenli bekleyişi, bu çaresizliği kim inşa etti?
Ameliyat değil mi boynumu büken, omuzlarımı yere indiren?
Söyle doktor, söyle!
Ölecek mi?
Yoksa daha çocuklarına sarılabilecek mi?
Küçük eller, annesinin kokusunu bir daha doya doya alabilecek mi?

Hastanenin önünde bir direk var…
Üzerinde boyalar solmuş, rüzgâr vurdukça sallanıyor.
O direğin dibinde kanserliler oturuyor; kimi 15 yaşında, yüzünde hâlâ çocuk gülüşü; kimi yaşlı, artık gözlerinde “yoruldum” diyen bir ifade.
Ve o görüntü, insanın yüreğini öyle bir sıkıyor ki, nefes almak suç gibi geliyor.
Bir yanda gençliğini yaşayamadan sararan yüzler, diğer yanda umutla bekleyen gözler…
Söyle doktor, söyle!
Ölecek mi?
Yoksa ölümden önce son bir defa çocuklarına “anne” diye koşacak vakti olacak mı?

Hastalık sadece bedeni kemirmiyor, geride kalanların yüreğini de lime lime ediyor.
Bir kardeş, bir evlat, bir anne… Onların adı kayıtlara “hasta” diye geçiyor ama gerçekte onlar umutlarını, hayallerini, yarım kalmış hayatlarını bekleme odasına bırakıyor.
Ve biz… Bekleme odalarında sessizce ağlayan bizler, aslında en çok içimizdeki çığlığı duyuyoruz.
Bir gün bu çığlık diner mi bilmiyorum…
Ama şunu biliyorum:
Bir insanın canını alırken, geride kalanların da canını söküp alıyor hayat.
Ve bazı yaralar, hiçbir zaman kapanmıyor…
Tıpkı şimdi, benim yüreğimdeki gibi.

Bu satırlar sana şimdi belki sıradan gelebilir. Ama ya bir gün sen de aynı hastane koridorlarında o soğuk duvarlara yaslanmak zorunda kalırsan? Ya doktor, gözlerini kaçırarak sana da o buz gibi cümleyi kurarsa:
“Elimizden geleni yapıyoruz… ama durumu çok ciddi.”

O an anlayacaksın…
Kardeş dediğin, annenin gülüşü, babanın duası, çocukluğun ta kendisi demektir.
O giderse, geriye senden ne kalır?

Kanser sadece bedenleri değil, aileleri de kemirir. Ama en çok da geç kalmışlık yakar.
Bazen en büyük hastalık, sevdiklerimizi zamanında sarıp sarmalayamamaktır.
Biz hep “daha vakit var” sanırız. Oysa vakit, sessizce elimizden kayar gider.

Gittiğinde ağlamanın faydası yok… Yaşarken yanında ol, elini tut, gözlerinin içine bak.
Bir gün herkes, kendi içindeki “keşke” mezarlığında kaybolur.

Eğer bu satırları okurken gözlerin doluyorsa, belki sen de bir şeyler yaşadın… Belki hâlâ vakit var.
Koş. Sarıl. Dinle. Affet. Paylaş.
Çünkü zaman kimseyi beklemiyor…
Ve bazı yaralar, kapandığında bile sızlamaya devam ediyor.

YÖNETİCİ Aziz Dağtekin

1960 yılında Elazığ'da doğdu. Öğrenimini İstanbulda tamamlayarak gazetecilik mesleğine 1983 yılında başladı. sırasıyla Hergün, Bulvar, Hürriyet ve Türkiye Gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri kadrolarında görev aldı. Basın sektöründen 2006 yılında emekli oldu. Halen idare yeri Adana olan ve Ulusal yayın yapan Netinternet, Ekonet Haber, Eko İntenet Haber sitelerinde Genel Yayın Yönetmenliği ve ekonomi ile alakalı yazı ve yorumlar yazmaktadır. Gazetecilik mesleği yanısara sigortacılık, pazarlama ve finans sektöründe üst düzey yöneticiliklerde bulundu. Sırasıyla İhlas Barter ve Turk Barter'da franchise ve bölge müdürlüğü görevlerinde yer aldı. 2005 yılında Turk Barter'dan ayrılarak Anadolu Barter'ı kurdu. Halen 13'e yakın şubesiyle faaliyet gösteren Anadolu Barter'ın Yönetim Kurulu Başkalığını yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası olan Gazeteci-Yazar Aziz Dağtekin halen Basın Konseyi üyesi ve Adana'da Kurulu bulunan Çukurova Güreş Vakfı ile Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneğinin de kurucu üyesidir.

Göz Atmak İster misiniz?

Diyanet’in Hutbesi Kadınlara Saldırı mı? Sevda Türküsev: ‘Ortada Kıyafet Yok!

Diyanet’in hutbesini ‘laiklik’ kapsamında hedef alan CHP’li Aylin Nazlıaka’yı eleştiren Sevda Türküsev, söz konusu hutbenin …

Bir yanıt yazın