Camiler boşaldı, meyhaneler doldu! Nerede Diyanet?

Aziz DAĞTEKİN Yazdı


Bugün koca bir milletin dini kurumlara bakışı, güveni ve beklentisi paramparça olmuş durumda. Diyanet dediğimiz kurum, ümmeti birleştirmek, halkın derdine derman olmak, fakirin elinden tutmak, garibin sofrasına ekmek taşımak için mi var, yoksa sadece hutbe metinlerini okuyup, üç beş vaaz verip, devletin kasasından maaş almak için mi? İnsanın zihninde bu sorular çınlıyor. Çünkü görülüyor ki, fakir fukaraya uzanan bir el yok, İslam’ın güzelliğini gayrimüslim coğrafyalara anlatma gayreti yok, ümmeti birleştirme davası hiç yok. Olan sadece şekilcilik, sadece söylem, sadece vitrin.

Bugün camilerimizin içi bomboş. Halkımızın dini duyguları giderek zayıflıyor. Çünkü insanlarımız ümidi İslam’da arayacağına, dedikoduda, fesatta, hasetlikte arıyor. Bunun suçlusu halk mı, yoksa dini öğretileri halkın hayatına nüfuz ettiremeyen, örnek olamayan, sadece vaaz kürsüsünden konuşan ama sokakta halkla yan yana yürümeyen görevliler mi?

Bir türkü ne güzel anlatmış bu günkü halimizi:
“Yirminci asrın sonuna kaldık, kız anayı, oğul babayı tanımıyor. Meyhaneler dolup taşarken, camiler boşalmış. Hafız namaz bilmiyor, hoca dua bilmiyor. Kadınlar süse, erkekler hevesin peşine düşmüş, haya kalmamış. Sofralar boş, karınlar aç, ama Bismillah’sız eller ekmeğe uzanıyor.” İşte toplumun aynası bu.

Bunca çürümenin ortasında Diyanet’in vazifesi neydi? Sadece nikâh kıymak, sadece ezan okumak, sadece hutbe metnini ezberlemek mi? Hayır! Asıl vazife emr-i maruf yapmak, yani iyiliği yaymak, kötülükten sakındırmak. İnsanların kalbine dokunmak, onların derdini paylaşmak, ihtiyaç sahiplerinin yanında olmak, dini sadece lafla değil hâl ile öğretmekti. Ama ortada bu yok.

Bugün imamların hâline bakıyoruz: Modern dilenciye dönüştürülmüşler. Adeta camiye giren vatandaştan para ister gibi bir algı oluşmuş. Vatandaş, camiye “sanki giriş ücretliymiş” gibi bakmaya başlamış. Dahası, yardım yaparsa cennet vaat eden, yapmazsa eksik kalan bir din anlayışı pompalanıyor. Oysa cennet ne Diyanet’in kasasında, ne de imamların iki dudağının arasında! Cennet, kul ile Allah arasındaki samimiyetin, ihlasın, imanla yapılan amelin mükâfatıdır. Kimse Allah’ın vaadini pazarlayamaz.

Unutulmamalıdır ki, imamların vazifesi sadece ezan okumak değildir. Onların görevi emr-i maruftur, iyiliği yaşamak ve yaşatmaktır. Din hizmeti, yardım işleri, hasenat ve gönüllülük esasıyla yapılır. Bir kurumun varlık nedeni halkı Allah’a yaklaştırmak, onu İslam’a bağlamak olmalıydı. Ama maalesef bugün bu ihmal edilmiş, hatta yer yer istismar edilmiş durumda.

Bu nedenle diyoruz ki: Diyanet görevini hatırlamalıdır. İmamlar asli misyonuna dönmelidir. Ümmetin dertleriyle dertlenmeyen, halkın fakirinin, gencinin, mazlumunun yanında olmayan bir din görevlisi görevini yapmıyor demektir. Allah’ın dinini kuru ritüellere indirgemek, toplumu yozlaşmaya terk etmektir. Bu gidiş gidiş değil! Bugün hesap sormazsak, yarın bu ihanet hepimizin imanı üzerinde kara bir leke bırakacaktır.

Sonuç itibariyle, işte bu yüzden İslam geri kalıyor. İşte bu yüzden İslam beldelerinde kan ve gözyaşı eksik olmuyor. İşte bu yüzden kan ağlayan Gazze’de ümmet suskun bir şekilde katliamları izliyor. İşte bu yüzden gencecik kızlarımız sosyal medya sayfalarında, sokaklarda çırılçıplak geziyor. İşte bu yüzden sofralarımız bereketsiz. İşte bu yüzden aile bağlarımız kopuyor. İşte bu yüzden devlet televizyonları sigara içenlerin dumanını gölgelemekle uğraşırken, çırılçıplak ve müstehcen sahneleri teşvik etmekten çekinmiyor.

İşte bu yüzden İslam dünyası zilletin pençesinde, işte bu yüzden ümmetin kalbi sızlıyor. Çünkü İslam’ı yaşaması gerekenler onu vitrine indirgedi, görevini yapması gerekenler makam ve maaşa sığındı. Halkı hakikate çağırması gerekenler sustu, uyuttu, oyaladı. Artık yeter! Bu sessizlik, bu ihanet, bu gaflet devam edemez. Ya görevler layıkıyla yapılacak ya da ümmet kendi istikametini bulacaktır. Çünkü İslam’ın nuru ne Diyanet’in kasasında, ne imamların dudaklarında, ne de bürokratik odaların karanlığında sönmeye mahkûmdur. O nur, ihlasla yaşayanların, davası için yananların, hakkı haykıranların kalbinde hep yanmaya devam edecektir.

YÖNETİCİ Aziz Dağtekin

1960 yılında Elazığ'da doğdu. Öğrenimini İstanbulda tamamlayarak gazetecilik mesleğine 1983 yılında başladı. sırasıyla Hergün, Bulvar, Hürriyet ve Türkiye Gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri kadrolarında görev aldı. Basın sektöründen 2006 yılında emekli oldu. Halen idare yeri Adana olan ve Ulusal yayın yapan Netinternet, Ekonet Haber, Eko İntenet Haber sitelerinde Genel Yayın Yönetmenliği ve ekonomi ile alakalı yazı ve yorumlar yazmaktadır. Gazetecilik mesleği yanısara sigortacılık, pazarlama ve finans sektöründe üst düzey yöneticiliklerde bulundu. Sırasıyla İhlas Barter ve Turk Barter'da franchise ve bölge müdürlüğü görevlerinde yer aldı. 2005 yılında Turk Barter'dan ayrılarak Anadolu Barter'ı kurdu. Halen 13'e yakın şubesiyle faaliyet gösteren Anadolu Barter'ın Yönetim Kurulu Başkalığını yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası olan Gazeteci-Yazar Aziz Dağtekin halen Basın Konseyi üyesi ve Adana'da Kurulu bulunan Çukurova Güreş Vakfı ile Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneğinin de kurucu üyesidir.

Göz Atmak İster misiniz?

Gizli Paketlerden Altın ve Gümüş Takılar Çıktı

Türkiye’den Bulgaristan’a giriş yapan bir otomobil ve otobüste yapılan iki ayrı denetimde ekipler, toplam değeri …

Bir yanıt yazın