Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Cumhuriyet Halk Partisi, son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte siyaseten en çalkantılı günlerini yaşıyor. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı kararla CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptal edilmesi ve Özgür Çelik yönetiminin görevden alınması, partiyi derin bir krizle karşı karşıya bıraktı. Yerine atanan geçici yönetim ve Gürsel Tekin’in polis koruması eşliğinde binaya girmesi, parti içinde var olan fay hatlarını tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Ancak asıl tartışma, bu olayların ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in takındığı tutum ve verdiği mesajlarla daha da alevlendi.
Özel, il binası önünde yaşanan polis müdahalesini ve gözaltıları “demokrasiye darbe” olarak niteleyip halkı sokağa davet etti. Ancak bu çağrı, parti tabanı dahil birçok çevrede “neden?” sorusunu gündeme getirdi. Çünkü ortada devletin ya da iktidarın CHP’ye karşı yürüttüğü bir operasyon değil; bizzat CHP’nin kendi iç işleyişindeki yozlaşma, delege pazarlıkları, yolsuzluk iddiaları ve iç kavgalar vardı. Yani soygunu yapan CHP’li, şikâyeti yapan CHP’li, belgeleri ifşa eden CHP’li, itirafta bulunan CHP’li… O halde Cumhur İttifakı neyin suçlusu?
CHP’nin kurultay süreçlerinde ortaya saçılan kirli ilişkiler, para karşılığı delege satın alma iddiaları, belediye şirketlerindeki yolsuzluklar ve çıkar ağları aslında partinin kendi “EKO Sistemini” ele veriyor. Bu tabloyu gören, bu belgeleri ifşa eden de yine CHP’liler. Ancak Özgür Özel, gerçeklerle yüzleşmek, partisini bu bataktan arındırmak ve halkın güvenini yeniden kazanmak yerine, tam tersine suçluları koruyan bir pozisyon alıyor. Dahası, hukuka karşı meydan okuyan bir dil kullanarak sokakları hareketlendirmeye çalışıyor.
Bu noktada şu sorular ister istemez akla geliyor:
– Özgür Özel neden CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk iddialarını araştırıp, ilgilileri ihraç etmek yerine onları korumaya alıyor?
– Bu sokak çağrısının aklını kendisine kim veriyor? Gerçekten milli bir refleks mi sergiliyor, yoksa küresel güçlerin yönlendirmesiyle mi hareket ediyor?
– CHP, kendi içinde çürümüş yapıları tasfiye edeceğine, neden devlete ve hukuka savaş açmayı tercih ediyor?
Sokak çağrısının zamanlaması da dikkat çekici. Türkiye, terör örgütlerine karşı en kararlı mücadelesini verirken, “terörsüz Türkiye” politikası devletin milli stratejisi haline gelmişken, CHP’nin bu çıkışı toplumsal huzuru bozmaktan başka neye hizmet eder? Polis ablukası, gözaltılar ve sosyal medya kısıtlamaları üzerinden “demokrasiye darbe” söylemi üretmek, aslında uluslararası medyanın da çok sevdiği bir manşettir. Nitekim AP, Reuters ve benzeri ajanslar anında bu söylemi köpürttü. Ancak içerideki çıplak gerçeği, yani CHP’nin kendi iç çöküşünü, yozlaşmış kadrolarını, delege ticaretini görmek istemediler.
Özgür Özel’in öfkeye kapılmış bir şekilde halka sokak çağrısı yapması, onun siyasi çizgisinin artık raydan çıktığının işaretidir. Parti içi hesaplaşmaları demokrasi mücadelesi gibi sunmak, hem CHP tabanını kandırmaya çalışmak hem de küresel güçlerin Türkiye üzerinde kurmak istediği baskılara malzeme vermektir. Bugün CHP, içerideki yozlaşmayı temizlemek yerine, dışarıya “biz mağduruz” mesajı vermeyi tercih ederek kendi geleceğini karartmaktadır.
Sonuçta CHP, kendi içindeki kokuşmuşluğu devlete yüklemeye çalışarak meçhule doğru yol alıyor. Bu yolculuğun sonunda partinin ya kendisini yenileyerek temizlenmesi ya da tarihe bir ibret tablosu olarak gömülmesi kaçınılmaz görünüyor. Özgür Özel’in yaptığı çağrı, demokrasi adına değil, parti içi iktidar kavgalarının örtbas edilmesi adına yapılmış bir hamledir. Ve ne yazık ki CHP, küresel güçlerin elinde bir aparat haline gelmiş, kendi tabanını dahi kandıran bir çizgiye sürüklenmiştir.
Türkiye için asıl akıl tutulması budur: Yolsuzluğu yapan CHP’li, belgeleri açıklayan CHP’li, mağdur CHP’li, ama faturayı Cumhur İttifakı’na kesmeye çalışan da yine CHP’nin kendisi. İşte bu çelişki, CHP’nin meçhule giden yolunun öznesi ve aynı zamanda özeti niteliğindedir.
Aybüke Türk Haber "Habere Bozkutça Bakış"