Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Türkiye, terörle mücadelede tarihinin en kritik eşiklerinden birinden geçerken, siyaset sahnesinde kimlerin gerçek anlamda “devlet aklıyla” konuştuğu, kimlerin ise günübirlik hesaplarla pozisyon aldığı her zamankinden daha net görünüyor.
“Terörsüz Türkiye Süreci” ve “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” başlıklarının bile bazı çevrelerde paniğe sebep olması boşuna değil. Çünkü bu başlıklar, yıllarca siyasi malzeme yapılan meselelerin artık devlet düzeyinde çözüleceğinin ilanıdır. Bu iki cümlenin altına açıkça kimse “Ben karşıyım” diyemiyor. Diyemez de…
Ne diyecekler?
“Ben terörlü Türkiye istiyorum mu?”
“Dayanışmaya, kardeşliğe, demokrasiye karşıyım mı?”
Elbette diyemezler. Ama söyleyemediklerini dolaylı yollarla, lafın çevresinde dolaşarak söylemeye çalışıyorlar.
Bugün İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun grup konuşması da bu tablonun açık bir örneği.
Bahçeli’nin “Gerekirse İmralı’ya ben giderim” çıkışına, devlet aklıyla verilen bir mesajı anlamak yerine, “İmralı feneri”, “alkışçı mürettebat”, “salın gitsin” gibi hafif ve seviyesiz yakıştırmalarla cevap üretmeye kalkmak, siyasi ciddiyetle bağdaşmıyor.
Ama daha önemlisi şu:
Bu sözleri söyleyenler dünkü kendilerini unutmuş görünüyor.
PKK’nın siyasi uzantılarıyla seçim pazarlığı yapanlar, “Kandil’in onayı olmadan aday çıkaramayanlar”, HDP’nin “bizim oylarımızla oradasınız” çıkışına tek kelime edemeyenler…
Ve şimdi aynı çevreler kalkıp Bahçeli’ye akıl veriyor, “devleti ayağına getirmek”ten, “suça Meclisi alet etmek”ten bahsediyor.
İşte asıl düşündürücü olan da bu.
SİYASETİN UNUTTUĞU YÜZLEŞME: DÜN KİMİNLE KOL KOLA YÜRÜYORDUNUZ?
Bugün meydanlarda atıp tutan CHP, İYİ Parti ve bunların etrafında kümelenen yan akımlar, dün kimlerle masaya oturuyordu?
Kimlerle “kent uzlaşısı” adı altında pazarlık yapıyordu?
Kimlerin desteğiyle belediye kazanıp ardından aynı kapıların önünde susuyorlardı?
Bugün ahkâm kesenlerin büyük bölümü, terörün siyasetteki uzantılarıyla iş birliğini meşrulaştıran bir dili yıllarca bizzat kendileri kurdu.
Şimdi ise devlet aklının bir adımına saldırarak, kendilerini temize çıkarmaya çalışıyorlar.
Oysa Devlet Bahçeli’nin söylediği şey çok açık.
Bu ülkenin sorununu bu ülkenin evlatları çözer.
Ne Londra, ne Washington, ne Berlin, ne Paris.
Bugün kimse kalkıp da Bahçeli’ye “sen devleti temsil edemezsin” deme hakkına sahip değildir.
Çünkü meydanı boş bulduklarında terörle iç içe siyaseti normalleştirenler, şimdi çıkmış “millî duruş” dersi veriyorlar.
GERÇEKLER AĞIRDIR: PKK SAHADA DA MASADA DA YENİLMİŞTİR
Bugün terör örgütü sahada bitmiştir.
Bunu Türk Silahlı Kuvvetleri yıllardır başarıyla yürüttüğü Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı operasyonlarında zaten göstermiştir.
ABD’nin PKK’ya kurduğu koridoru kim dağıttı?
Sınır boyunca inşa edilmek istenen garnizon terör devletini kim engelledi?
Bugün Irak’ta, Suriye’de, Kandil’de nefes alamaz hale gelen yapıyı kim bu noktaya getirdi?
Hepsinin cevabı nettir: Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Dolayısıyla “Terörsüz Türkiye süreci” bir başlangıç değil, son perdenin adıdır.
Tilkinin değil, artık kuyruğun tutulduğu yerdir.
Ve tam bu aşamada Bahçeli’nin söylediği, aslında sadece bir siyasi cümle değil, bir devlet ciddiyetinin gereğidir:
“Kimse gitmiyorsa ben giderim.”
Bu bir politika değil, bir sorumluluktur.
— Çünkü devlet, kavga ettiğiyle barışır.
— Çünkü sorun masada çözülüyorsa masaya gidilir.
— Çünkü çözümü başkalarından değil, kendinden beklersin.
Bu kadar net.
BUGÜN BAĞIRANLAR, YARIN NE DİYECEK?
Bugün Bahçeli’ye saldıranlar, laf çarpıtanlar, karikatürize edenler…
Yarın süreç olumlu sonuçlanınca ne diyecekler gerçekten merak ediyorum.
Bu ülkenin sorunlarını çözmeye çalışanlar ile çözülmesin diye ellerini ovuşturanlar arasındaki çizgi artık apaçık ortada.
Bugün bağırıp çağıran siyasi aktörlerin önemli bir kısmı, dün terör unsurlarıyla aynı rotada yürürken hiç rahatsızlık duymadı. O gün sessiz kalanların, bugün milliyetçilik yarışına girmesi sadece trajikomiktir.
Bu topraklarda vatan sevgisi suç olmadı; ama bunun bedelini ödemek her zaman en büyük sınav oldu. Gerçek devlet adamlığı, elini değil yüreğini taşın altına koymaktır.
Risk almaktır.
Millete yaslanmaktır.
Başka kapılara bakmamaktır.
Bugün herkes kendine şu soruyu sormalıdır:
Ben bu ülke için risk almaya hazır mıyım?
Yoksa sadece kenardan konuşarak mı duracağım?
Çünkü vatan sözle değil, iradeyle korunur.
Birlik söylemle değil, cesaretle kurulur.
Ve unutulmasın!..
Bahçeli’nin samimiyeti test edilmez.
O, sınava girmek için değil; devletin ve milletin neye ihtiyacı varsa onu yapmak için vardır. Bugün herkes bu sözlerden kendine pay çıkarsın. Çünkü bu ülkenin geleceğini ancak bu ülkenin adamları kurar.
Aybüke Türk Haber "Habere Bozkutça Bakış"