Türkiye’de bir karikatür krizi daha yaşandı. Hepimiz, Yine mi? diyerek boğazımıza kadar geldiği için konuşmaktan çekinirken, sosyal medya ortalığı yakıp geçti. Herkes küfretti, savundu, kınadı, sahiplendi, tehdit etti. Ama bir kişi bile çıkıp da Arkadaş bu nasıl bir zihinsel bataklık? diye sormadı. Çünkü mesele bir karikatür değil, bizzat karikatürist zihniyetin karikatürleşmesidir.
Dürüst olalım. Bu ülkede yıllardır belli bir mizah çevresi, halkı aşağılayarak, inancıyla alay ederek, eleştiri kılıfında doğrudan hakaret ederek var oldu. Kendilerine laik diyen ama her satırında İslamofobik refleks kusan bu tayfa, zannetti ki, her sakallı cahil, her cübbeliden karikatürlük malzeme çıkar. Hiçbirini camide görmemiş, hiçbirini dinlememiş, toplumun inanç dünyasına dair zerre gözlemi olmamış ama sanki yüzyıllardır bu halkı tanıyorlarmış gibi çizdiler, yazdılar ve paylaştılar.
Evet, sosyal medya var, evet herkes artık komedyen. Ama sosyal medya gelmeden önce de bu elitist tipler, kendilerini devletin karikatür tekeli zannettiler. Seçilmişlere rahatça saldırdılar, inanç sahiplerini aşağılamakta sınır tanımadılar. Çünkü arkalarında cezasızlık zırhı vardı. Vesayetin karikatür kalkanına sığınmışlardı. Askeri, yargıyı, bürokrasiyi çizmezlerdi; çünkü onlara dokunulmazdı. Ama halk? Ona her şey serbestti. Müslüman’a, Arap’a, imam hatipliye, taşralıya, dindara, Anadolu’ya… Her küfür, bir espri sayıldı.
Bugün karikatür özgürlüğü diye zırlayanlar, geçmişte bir vesayet sembolüne iğne dahi çizemedi. Çünkü ne özgürlük umurundaydı ne fikir. Tek istedikleri, kendi pis kokulu mahfillerinde halkın değerlerini aşağılamanın rahatlığıydı. Kırık gözlük camlarının ardından bakıp kendilerini aydın zanneden bu karanlık tipler, bugün hâlâ aynı kafada: Cübbe, sarık, sakal varsa çiz; çünkü sana ilkokulda öyle öğretildi. Bir Arap mı? Karikatürde mutlaka geri zekâlıdır. Niye? Çünkü sen hiçbirini tanımadın. Senin dünyanda Araplar ya petrol zengini şapşallardır ya da terlikli karikatür malzemesidir. Vicdan? O yok.
Gelelim son vakaya… Peygamber Efendimizi resmetmeye kalkışan çizerin çizim yeteneği kadar inanç bilgisi de sıfır. Çizdiği figür, bırak bir peygamberi, herhangi bir dine mensup insanı bile temsil etmiyor. Cehaletin karikatürü bu. Hem de öyle böyle değil, kolektif bir toplumsal körlük. Bunu çizerken aklında ne vardı? Provokasyon mu? Evetse hâlâ ayaktasın. Ama değilse çok daha vahim: Gerçekten bunu espri zannediyorsun. Gerçekten bu toplumda bunu yapabileceğini sanıyorsun. O zaman artık sadece cehaletin değil, aynı zamanda toplumdan kopmuşluğun da karikatürüsün.
Bu mizah değil. Bu iftira, bu düşmanlık, bu tembellik. Bu, halkı tanımamakta ısrar eden bir zümrenin içler acısı zihinsel sefaleti.
Ve lütfen Özgür Özel’in kanatlı melek yorumunu da artık kimse ciddiye almasın. O çizime bakıp Gazze’de ölen bir melek görüyorum diyen biriyle tartışmak mümkün değil. Özgür Bey’in çizilen figürle kurduğu bağ, fizik öğretmeniyle metafizik tartışmak gibi. Gülüp geçiyoruz. Ama İmamoğlu, hiç olmazsa sağlam durdu, hassasiyetin farkında olduğunu gösterdi. Duygusal değil, rasyonel bir dille tepkisini verdi. Mizah dergicileri yıllardır destekledikleri bu siyasi figür tarafından anında yüzüstü bırakıldı. Çünkü siyaset, Leman dergisi değil. İmamoğlu’na Özgürlük manşetlerini atanlar, şimdi Özgür’e İmamoğlu mu diyecek, merakla bekliyoruz.
Ve dönüp yine soruyoruz: Mizah mı bu? Espri mi? Yoksa yıllardır saklandığınız cezasızlık zırhı çatırdadı da onun paniği mi?
Bu toplum sizi hiçbir zaman tam anlamıyla ‘komik’ bulmadı. Çünkü siz hiçbir zaman bu toplumu anlamaya çalışmadınız. Mizah, empatiyle başlar. Sizinki üstünlük kompleksinden doğan patolojik bir aşağılama fantezisi. Mizah değil, ruh hastalığı.
Mizah da bitti artık. Şaka kaldırmıyor bu millet. Özellikle inancına dil uzatıldığında… Siz hâlâ karikatürle provokasyon yaptığınızı sanın bakalım. Ama artık kimse gülmüyor. Çünkü bu sefer mizahın maskesi değil, gerçek yüzünüz ortaya çıktı.
Ve o yüz… hiç komik değil.