“Kıbrıs milli davamızdır” diyen Devlet Bahçeli, parlamentonun acil toplanması gerektiğini söyledi. KKTC Parlamentosu’nun Türkiye’ye katılma kararı alması gerektiğini söyleyen Bahçeli, “Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur” dedi.
Meclis’te grup toplantıları devam ediyor.
Bu kapsamda da MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalar yaptı.
Sözlerine Kıbrıs’ta yapılan seçimleri değerlendirerek başlayan Bahçeli, “Kıbrıs Türk’tür ve öyle de kalacaktır. Herkes aklını başına toplasın.” dedi.
Seçimlerin yenilenmesi noktasında da çağrı yapan Bahçeli, KKTC Parlamentosu’nun acilen toplanması gerektiğini söyledi.
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü;
“Seçimlerin geçici sonuçları belli olur olmaz, kamuoyuyla şu görüş ve değerlendirmemi paylaştım:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılmış olan seçimin sonuçları, çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türkü’nün kaderi, bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, Seçim Kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamentosu acilen toplanmalı; seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.
Bununla birlikte, geride kalan haftada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi’nde “Kıbrıs sorununa iki devletli çözüm” konulu öneri, oy çokluğuyla kabul edilmişti.
Cumhuriyet Meclisi’nin iradesi, federasyon değil; egemen eşitliğe dayanan iki devletli çözümün sağlanmasıdır. Anılan yaklaşımla bizim ortaya koyduğumuz görüş arasında esasen hiçbir fark yoktur.”FEDERASYON TEKLİFLERİNİN GEÇERLİLİĞİ YOKTUR”Evvel emirde söylemek ve üzerinde durmak istediğim birinci hakikat şudur: Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur. Kıbrıs millî davamızdır; muhterem ecdadımızın alın teri, göz nuru, gönül suru, hatıra ve hafıza yurdudur. Bu haklı ve hakikatli davadan geri dönüş katiyen yoktur.
“ERSİN TATAR MAALESEF GERİDE KALMIŞTIR”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı’nı seçmek maksadıyla geçtiğimiz pazar günü Kıbrıs Türkleri sandık başına gitmişlerdir. Seçmen sayısının 218 bin 313 kişi olduğu bu seçimde, katılım oranı yaklaşık yüzde 62,83 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Bu suretle Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Sayın Tufan Erhürman, kullanılan oyların yüzde 62,80’ini alarak yeni Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne saygı, şükran ve takdirle anılacak hizmetleri geçen Sayın Ersin Tatar ise kullanılan oyların yüzde 35,77’sini alarak bu demokratik yarışta maalesef geride kalmıştır.
“81 DÜZCE, 82 KKTC”
‘Cumhur İttifakı’nda çatı uçtu, vazo çatladı, anlaşmazlıklar sertleşti, görüş ayrılıkları ayyuka çıktı’ iddiaları ne kadar yaygın ve yoğun olsa da, Türkiye’nin hak ettiği huzurlu, güvenli ve refah dolu günlere ulaşıncaya kadar çatlama, patlama, uçma, kaçma veya niyet okuyuculuğundan mülhem abuk sabuk ifadeler hükümsüz, itibarsız ve asılsızdır. Fakat herkesin aklını başına alarak Kıbrıs’taki seçimleri iyi okumasını; federalizme giden, mayınlarla dolu güzergâhın ülkemize ve bölgemize nasıl yansıyacağını dikkatle tefsir etmesini halisane temenni ediyorum.
Meselenin demokratik haklarla ve sandığa saygıyla alakası hiç yoktur. Zira mesele; vatan meselesidir, millet meselesidir, beka meselesidir, güvenlik meselesidir, onur ve şeref meselesidir.
KKTC Parlemantosu toplanmalı ve Türkiye’ye katılma kararı almalıdır. 81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat konusu haline gelmiştir.”FEDERASYONA DÜMEN KIRMAK DEMEK…”Azgın treni görür. Adeta kalıcı, adil ve sürdürülebilir barış ile huzurun sağlanması için, egemen eşitlik temelinde iki devletli bir çözümün vasat ve varlık bulması kaçınılmazdır. Federasyona dümen kırmak demek, Kıbrıs Türklüğünü asimilasyon çarkında israf etmek, millî ve hukukî kazanımları tırpanlamak demektir. Buna da hiç kimsenin, hiçbir siyaset önerisinin hakkı yoktur. Hatta bırakınız hakkı olup olmadığını; Kıbrıs Türklüğünün Türkiye Cumhuriyeti ile ortak geleceğini darboğaza sokmanın ihanet ve cinayet olacağını bilmek ve görmek mutlak bir gerekliliktir. Güvenlik garantileriyle Kıbrıs’taki Türk askeri varlığını, federasyon gevelemesiyle tartışmaya açmak için müsait zaman ve zemin kollayanların çabaları boşuna, hevesleri beyhudedir.”KIBRIS TÜRK’TÜR, TÜRK KALACAKTIR”
Tarihî ve millî bir hakikatin hile ve hıyanetle, dış bağlantılı ayak oyunlarıyla, Rumlara şirinlik yapan ucuz numaralarla tahribi diye bir şey söz konusu dahi edilemeyecektir. Bunun önündeki aşılamayacak bariyer; tarihtir, çekilen acılardır, Türk milletinin egemen ve yüce mazisidir.
Kıbrıs, bir adadan çok daha ötesidir. Kıbrıs; Doğu Akdeniz’deki sancak, Türk milletinin can damarı, Türk istiklâl ve varoluş ruhunun siyasî, stratejik ve jeopolitik misyonudur. Kıbrıs’ın güvenliği ve geleceği, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ve geleceğiyle bir ve aynıdır. Bu kapsamda, Kıbrıs Türk’tür; hep de böyle kalacaktır.”KIBRIS’A BAKINCA VATAN GÖRÜYORUZ”Kıbrıs Türklüğü’nün arasına yuvalanan mandacı ve teslimiyetçi kimi EOK ve Enosis muhibleri, şahsımı ve partimizi hedef alarak ‘Size ne sonuçlardan, sizi neden ilgilendiriyor?’ demek suretiyle ağız ve ahlak bakımından seviyesiz ve dibe batan birer evriye hâline geçmişlerdir. Bu gafiller iyi dinlesin: Nasıl olsa beş parmak dağlarında dökülen kanlar sizin değil; nasıl olsa Akdeniz’de yankılanan çığlıklar sizden çıkmadı; nasıl olsa “gelene ağam, gidene paşam” demeye alışkınsınız. Hamdolsun; tarihsel hafızada taşıdığımız vatan topraklarıyla bağımızı ve ilgimizi manen, fikren ve hasretle hiç kesmedik. Çünkü biz Kıbrıs’a bakınca vatan görüyoruz. Çünkü biz ‘Kıbrıs’ denildi mi akan suları durduruyoruz. Çünkü biz Kıbrıs gündeme geldi mi 1571’den itibaren Türk milletinin hakimiyet, haysiyet, asalet ve adaletiyle sivrildiğini anlıyor, anlatıyor ve bununla da övünüyoruz. Kıbrıs’taki seçimlerden ‘Size ne diyenler’in, kimin kundağına sarıldığı veya kimin beşiğinde sallandığı beni ilgilendirmez. Ama biz, vatanı namus bilen; Kıbrıs’ı da namus bilen soylu bir duruşun, sorumlu bir duyuşun, bıçkın ve ülkücü seslenişiyiz. Bu seslenişin inanmış, müellif-müteahhis neferleri olmayı bir hak olarak nesiller boyunca sürdüreceğiz.”MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK VURGUSU”
Aydınlığın sürekli olarak hem ışık hem de ısı üretmesi, milli birlik ve kardeşliğin toplumsal uzlaşması ve dayanışmanın varoluş enerjisine doğrudan doğruya bağlı olmayı hedefliyoruz.
Bunu sadece düşünceyle de sınırlamıyoruz; aynısıyla da pusulamızı yapıyoruz. Bizim gelecek tasavvur ve tasarımız, Türk milletinin dünya üzerinde olmasını arzuladığı en üst mertebeyi hedef alan ve uzun vadeyi kapsayan, ufuk ötesi bir menzilin arayışıdır.
Uzak hedeflere kilitlenenler, hayal gibi görünen ülkülerin peşinde gidenler ancak ve ancak gönlü, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük olan adamlardır.
“HAKİKATİN İZİNDEN AYRILMAMAK GEREKİYOR”
Asıl mesele, önümüzde perde perde açılan ufuk çizgisine odaklanmak değil; ufkun ötesine bakabilmek, bu suretle muhtemel fırsat, mükâfat ve müşkülatları zamanlama hatasına düşmeden öngörebilmektir.
Bu yüksek öngörü seviyesinin şükranla anılan misallerini, millî âbidemiz olan Orhun Yazıtları’ndan itibaren tarihimizin kilometre taşlarında görmek mümkündür. Ancak bunu yaparken, hakikatin izinden ve ısrarından ayrılmamak gerekmektedir.
“MHP’NİN ÖZÜ DOĞRU VE DOĞALDIR”
Bu aşamada, Aziz Atatürk’ün şu veciz sözünü hatırlatmak ve bu minvaldeki çabamızı paylaşımla taçlandırmak istiyorum:
‘Biz her zaman hakikati arayan, onu buldukça da söylemeye cüret eden insanlar olmalıyız. Hakikati söylemekten, hakikatin temsil ve telaffuzundan en küçük tereddüt gösteremeyiz, göstermemeliyiz.’
Şimdi, siyasetimizin mâna ve muhtevası, icra ve ifade muhtırası hiç kuşkusuz hakikatle temellenmiş; hakkın ve halkın müdafaasıyla temerküz etmiştir.
Hakikat neredeyse biz oradayız. Buna da aralıksız ve aracısız devam edeceğiz. Hakikatin tezahürü olan açık ve açıklayıcı sözlerimizi eğmeden, bükmeden; çelişkinin ve çekimserliğin yörüngesine girmeden seslendirmekten de vazgeçmeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin özü doğru ve doğaldır; sözü dobra ve donanımlıdır. Fazilet ve fikriyatımızın refakatiyle, inanç ve ilkelerimizin referansıyla, ülkü ve ahlaki hedeflerimizin rehberliğiyle dava ve siyaset mücadelemizi sürdürmenin amacından başka bir gündemimiz yoktur.
Başkaları alınır veya gücenir diye, bazıları darılır veya küser endişesiyle, kimileri rahatsız veya huzursuz olur düşüncesiyle hakikati haykıran dava ve şuur mihrabı olmaktan asla taviz vermeyeceğiz.
Nitekim hakikati arayan, hakikati amaçlayan, hakikat üzere hayat ve siyaset planlayan hiç kimse gürültüye kulak asmaz, ona buna pabuç bırakmaz.
“İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM VÜCUT BULDUKTAN SONRA ELBETTE HAMAS’IN ATACAĞI ADIMLAR OLACAKTIR”
Bir başka önemli mesele ise, Gazze’de İsrail’in silahlandırıp sahaya sürdüğü çetelerin tehlike saçan eylemleri ve neden oldukları tahrik ortamının barış ve ateşkes çabalarını zedelemesidir. Hamas’ın silah bırakmasını dayatanların, silahsız bir halkı canlı hedef hâline getirmek için yeni bir faaliyet içine girdikleri veya girecekleri, kuşkuya yer bırakmayan bir tuzaktır.
İki devletli çözüm vücut bulduktan sonra elbette Hamas’ın atacağı adımlar olacaktır. Ve silah bırakmak bunlardan biridir. Ancak hakikat temelinde inşa edilmesi gereken iki devletli çözüm iklimi hâkim olmadıkça, tek taraflı silahsızlanmanın nasıl sağlanacağı, nasıl tasvip ve tasdik edileceği sancılı bir muammadır.
CHP’NİN TÜRKİYE’Yİ ŞİKAYET ETMESİ
Değerli milletvekilleri, Tunuslu İslam düşünürü İbn Haldun’un paylaşacağım şu sözü, siyaset ve hakikat mihverinde üzerinde kafa yormayı hak eden bir muhtevaya sahiptir. İbn Haldun şöyle demiştir: “Geçmiş, geleceğe; suyun suya benzediğinden daha çok benzer.” Ne kadar geçmişe bakarsak, o kadar uzağı görmemiz bir tarih ve kültür gerçeğidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ihlal olmaz hastalıklı siyasetinin yumuşak karnı da buradadır.
Maziye kör, millete ve millî geleceğe şaşı bakan Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin, ülkemizi dışarıdan sürekli şikâyet etmesi; bu partinin genel başkanının Hollanda’da gene aynı muhteris ve müfteri siyasetle inat etmesi anlaşılır gibi değildir.
56 yılı bulan siyaset mücadelemizin her safhasında sabır, akıl, şuur, denge ve ihtiyatla beraber; ilke, ülkü, inanç ve sarsılmaz bir irade, yol haritamızın eksen ve koordinatlarını tayin etmiştir.
Gazâlî’nin meşhur tespitinden istifade edersek, bizim bağımız taklidî imanla değil, tahkikî imanladır. Halka, hakka ve hakikate olan tartışmasız ve şaşmaz bağlılığımızın gerçek özü de burada aranmalıdır.
Yunus’un dediği üzere: “Cümleler doğrudur sen doğruysan, doğruluk bulunmaz sen eğriysen.” Duruşumuz doğru, yolumuz doğru, yürüyüşümüz doğru, mücadelemiz doğru, sözümüz doğru, ülkümüz doğru, fikrimiz dosdoğrudur. Allah’tan niyazım da bizi bu doğrudan ayırmamasıdır. Hak ederek, iman ederek, tefekkür ederek, hizmet ederek, himmet ederek; sevdamız Türkiye ve Türk milleti diyerek, şuurlu bir şekilde hakikatin izindeyiz.
Şuur, heyecanı yılgınlıktan kurtarır. Şuur, cesareti çılgınlıktan kurtarır. Şuursuz heyecan tez söner; şuursuz cesaret ziyan olur. Ama şuurdan doğan heyecan, iman ve cesareti yenecek bir kuvvet ise henüz ortaya çıkmamıştır.
Şuurumuzun kaynağı, akıl‑iman‑irade terkibi; geçmişle gelecek arasında kurduğumuz ahlaki ve aidiyet köprüsüdür. Büyük Türk düşünürü Yusuf Hashacip’in ifadesiyle söylemek isterim ki: “Bütün saygı ve itibar akıl içindir. İnsandan aklı atınca geriye bir avuç çamur kalacaktır.” İnsan, hakikati araştıracak, doğru cevapları bulacak bir ilahi ikrama sahiptir. Bu ikramın temyüz kudreti, Farah bin’in düşüncesinde muhakemeyât‑ı akliye, yani tamı tamına fonksiyonel akıldır.
Akıl ve iman kılavuzuyla mücadele etmek bir meziyettir; bunun semeresi olan şuur, bilgi ve çalışmayla erişilen muvaffakiyet ise hakkın teslim edilmesi gereken bir maharettir. Hem mücadele seferindeyiz, hem de muvaffakiyet ve maharet seferberliğindeyiz. Yılgınlığa ve yorgunluğa düşmeden, azgınlaşan hırs ve ihtiraslara prim vermeden; bir yanda dava, diğer yanda millet ve medeniyet mücadelemizi sürdürüyoruz.
“ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM DİYORUZ”
Biz, tuttuğu bayrak, bastığı toprak, baktığı hakikat olan Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Türkiye’mizin uzun zamandır maruz kaldığı sorunların, geniş bir mutabakatla ve köklü şekilde çözülmesini hedefliyoruz. “Önce ülkem ve milletim” diyoruz; küçük hesaplara hiç aldırış etmiyoruz.
Fosilleşmiş zihniyetlerin, fırsatçı asalakların, fesatlaşmış ahmakların ve çıkarlarından başka bir şey gündemlerine almayan garabet yuvalarının tazyik, tertip ve terkinlerine devamlı kapalı ve karşı duruyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak Türkiye’yi her cihetten, her mevziden cesaretle savunuyoruz. Onca dedikoduya, onca saldırı ve fitne tufana rağmen boyun eğmiyor, teslim olmuyoruz.
Geldiğimiz bu noktada söylemek ve üzerinde durmak istediğim üçüncü hakikat şudur: Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. “Terörsüz Türkiye” hedefimiz, bu ebedî bütünlüğü korumak, kollamak ve yeni yüzyılda her yönüyle güvenceye kavuşturmaktır.
“BİR KOMPLO MEKANİĞİ DEVREDEDİR”
Yakından müşahede ve mütalaa ettiğim kadarıyla son günlerde “Terörsüz Türkiye” adımlarını yıpratmak, yıkmak ve yıldırmak üzere kurgulanmış; farklı gerekçelerle ilerletilen bir komplo mekaniği devrededir.
Türk milletinin sinir uçlarına dokunan söz, iddia ve itirazlı istekler, emin olunuz ki barış, huzur ve kardeşlik ortamını sulandırmaya matuftur.
“Terörsüz Türkiye”, bölünmüş ya da çatısı çökmüş bir Türkiye’nin kisvesi, kamuflajı ve gizli sığınağı değildir. Tam tersine, bu hedefe hizmet edenler tarih, hukuk ve millet huzurunda kaçamayacakları mükellefiyet altındadır.