Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Tarih, gözlerini Kıbrıs’a çevirdi. Bir milletin geleceği; sandığa gitmeyenlerin sessizliği, dış etkilere açılan kapılar ve gafletin gölgesinde yeniden şekillenmekte. KKTC’de gerçekleşen son seçimler, yalnızca bir sandık sonucu değil; aynı zamanda Kıbrıs Türkü’nün 1974 öncesindeki karanlık günlerine dönüş sinyalleridir.
KKTC’de yapılan seçimler, halkın büyük bölümünün sandığa gitmemesiyle tarihe geçti. Katılım oranı, demokratik meşruiyetin alt sınırlarının bile altında kalmıştır. Bu, artık yalnızca bir “seçim” değil; bir halkın kolektif iradesinin felç oluşudur. Bu sonuçlar, Kıbrıs Türk halkının temsil edilmediği, dış güçlerin yönlendirmeleriyle şekillenen bir tabloyu önümüze koymaktadır.
Kıbrıs Türkü, 1974 Öncesine Sürükleniyor mu?
Hatırlayalım!1974 öncesi Kıbrıs Türkü, hem varlık mücadelesi vermekteydi hem de her an yok olma tehdidiyle karşı karşıyaydı. Rum çetelerinin saldırıları, ekonomik ambargolar, uluslararası yalnızlık… Bütün bunlar, “garantör” olan Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği Barış Harekâtı ile son buldu.
Ancak bugün gelinen noktada, bazı siyasi çevrelerin “federasyon” hayalleriyle geçmişin kabuslarına geri dönülmek istenmesi, tarihsel hafızaya açık bir ihanettir. Kıbrıs Türkü’nün, Rum egemenliği altında azınlık olarak yaşamaya yeniden zorlanması, ne halkın çıkarınadır ne de Türk milletinin şerefli tarihine uygundur.
Federasyon mu, Teslimiyet mi?
Federasyon adı altında sunulan planlar, aslında Rum tarafının egemenliğini meşrulaştırmak ve Kıbrıs Türklerini siyasi olarak eritmek için üretilmiş bir teslimiyet senaryosudur. KKTC’deki bazı yapılar, dış finansman ve propaganda ağlarıyla bu senaryoyu hayata geçirmek üzere hareket etmektedir.
Unutulmamalıdır ki;
Federal çözüm demek, Kıbrıs Türkü’nün kendi devletinden ve egemenliğinden vazgeçmesi demektir.
Federal çözüm demek, Mehmetçiğin kanıyla kurtarılan toprakların masa başında Rumlara terk edilmesi demektir.
Federal çözüm demek, Türklüğün Kıbrıs’taki son kalesinin düşmesi demektir.
Küresel Güçlerin Sessiz Operasyonu
Bugün Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelerin perde arkasında, sadece ideolojik niyetler değil; jeopolitik çıkarlar, ekonomik lobiler ve istihbarat destekli yapılar yer almaktadır. Özellikle son yıllarda, Kıbrıs vatandaşlığı verilen İsrail kökenli grupların bölgedeki etkinliği artmıştır. Bu durum, yalnızca demografik yapının değil, siyasi tercihlerin de dış müdahalelere açık hale gelmesine neden olmuştur.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarının tam ortasında. İsrail, Yunanistan ve AB destekli lobiler, Kıbrıs Türkü’nü yok sayarak bölgenin kontrolünü ele geçirme peşinde. Ne yazık ki bu küresel operasyonlara içeriden figüranlık eden yapılar da mevcuttur.
Türkiye’siz Bir Kıbrıs, Mezarsız Bir Millet Olur
Kıbrıs Türkü, Türkiye’siz düşünülemez. Türkiye ise Kıbrıs’sız eksiktir. Bu, sadece stratejik ya da askeri bir konu değildir; tarihi, kültürel, dini ve milli bir bağın ifadesidir. 1571’den bu yana bu topraklarda ezan okunuyorsa, bunun bedelini ecdad kanıyla ödemiştir.
Bu topraklarda ecdadın ruhuna sadakat varsa, bugün yapılması gereken bellidir:
KKTC Meclisi, derhal toplanmalı;
Seçim sonuçlarının demokratik meşruiyet taşımadığı ilan edilmelidir.
Federasyon projeleri açıkça reddedilmelidir.
Kıbrıs Türk halkının iradesi, Türkiye ile entegrasyon yönünde yeniden yapılandırılmalıdır.
Tarih ya Yazılır, ya Yazılırken Silinirsiniz
Bugün susanlar, yarın konuşamayacak hale gelebilir. Bu seçimlerle birlikte, sadece bir siyasi dönem değil, bir halkın geleceği de oylanmaktadır. Sandıktaki sessizlik, yarınların feryadı olmadan önce herkesin üzerine düşeni yapması gerekmektedir.
“Karar anı geldi!
Kıbrıs Türkü ya ecdadına yakışır bir duruş sergileyip yeni bir destanın mimarı olacak,
ya da tarih sahnesinden silinen milletlerin ibretlik hikayesine son satır olarak yazılacaktır.
Ya yeniden diriliş, ya da sessiz çöküş!
Seçim senin, bedel hepimizin.