Aziz Dağtekin Yazdı
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 100. yaşını kutladığı bu günlerde tarihinin belki de en karmaşık ve belirsizliklerle dolu dönemlerinden birinden geçiyor. Partinin başında resmen Özgür Özel bulunsa da, fiili güç odağının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na kaydığı artık yadsınamaz bir gerçek. CHP’nin içinden geçtiği bu sancılı süreç, yalnızca bir liderlik sorunu değil, aynı zamanda partinin temel kimliğini, kurumsal reflekslerini ve siyasal vizyonunu kaybetmesi anlamına geliyor.
Özgür Özel’in “Ekrem İmamoğlu dışında bir aday konuşmayı doğru bulmam” ve “Adayı artık değiştiremem” gibi cümleleri, liderlik değil, bir teslimiyet ilanıdır. Bu tür söylemler, CHP gibi köklü bir partide genel başkanlık makamının nasıl içinin boşaltıldığını ve karar alma süreçlerinin tek bir isme bağlandığını açıkça ortaya koymaktadır. “A, B, C, Z planımız Ekrem İmamoğlu” diyerek alternatif üretme iradesinin tamamen terk edildiği bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu, siyasi çeşitliliğe, kurumsal akla ve çok sesliliğe indirilmiş ağır bir darbedir.
Ekrem İmamoğlu, yerel yönetimdeki görünürlüğü, medya baskınlığı ve kamuoyu desteğiyle CHP içinde bir tür “gölge lider” pozisyonuna yerleşmiştir. Bu durum, Özgür Özel’i neredeyse bir “sözcü” pozisyonuna indirgemiştir. Parti içi tüm stratejiler, açıklamalar ve kararlar İmamoğlu merkezli kurgulanmakta; CHP’nin kurumsal kimliği, birey merkezli bir yapının gölgesinde silinmektedir.
Tüm bunlar yaşanırken parti içi çok başlılık ise artık saklanamaz bir krize dönüşmüştür. Mansur Yavaş gibi güçlü figürlerin etkisi sistematik biçimde törpülenmekte, alternatif olasılıklar daha baştan bertaraf edilmektedir. Özgür Özel’in “Mansur Bey’i değersizleştirecek bir şey söylemem” türü açıklamaları, aslında partide gerçek gücün kimde olduğunu dolaylı yoldan itiraf etmektedir.
CHP tarihsel olarak ilk kez böyle bir tabloyla karşılaşmıyor. 1950’lere kadar “tek adam” yönetimiyle yol alan CHP, çok partili hayata geçişle birlikte demokratikleşme mecburiyeti duymuş; ancak bu kimliği hiçbir zaman tam anlamıyla içselleştirememiştir. Bugün, 2023 sonrasında Özgür Özel’in edilgen liderliği ve İmamoğlu’nun her şeyin merkezine yerleştirilmesiyle birlikte CHP adeta fabrika ayarlarına dönmüş; yeniden bir “tek adam rejimi”ne evrilmiştir. Bu tablo karşısında CHP’nin, iktidar partisi AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği “tek adam rejimi” eleştirileri ise artık tamamen hükümsüzdür. Kurumsal kimliğini bir kişinin arzusuna indirgeyen bir yapının, karşısındakini bu nedenle eleştirmesi tam anlamıyla siyasi bir ikiyüzlülüktür.
Bugün CHP, ne yönünü belirleyebilen ne de alternatif bir strateji geliştirebilen, iradesiz ve savrulmuş bir parti görüntüsü çizmektedir. Adaylık sürecine dair sergilenen ısrarcılık, vizyonsuzluk ve inat, yalnızca 2028 seçimlerini değil, partinin geleceğini, yerel yönetimlerin istikrarını ve teşkilat bütünlüğünü de doğrudan tehdit etmektedir. CHP’nin bugünkü haliyle kendisine yeni bir yol çizebilmesi, bu patinajdan kurtulması neredeyse imkânsızdır.
Sonuç ortadadır. CHP, bir kişinin etrafında dönen, çok başlı ve strateji üretme kapasitesinden uzak bir yapıya dönüşmüştür. Özgür Özel’in dili, bir liderin değil, bir başka aktörün iradesine teslim olmuş bir yöneticinin dili gibidir. Ekrem İmamoğlu ise bugün partinin hem avantajı hem de en büyük yüküdür. Bu ikircikli durum sürdükçe CHP, kendi içindeki dengeleri kaybedecek, muhalefet olma misyonunu dahi yitirme noktasına gelecektir.
Gerçek bir liderlik inşası, güçlü ve kurumsal bir yapı ile mümkündür. CHP’nin bir an önce kişilere bağımlı siyaseti terk etmesi, kolektif akla dönmesi ve kendi iç barışını sağlaması gerekmektedir. Aksi takdirde, yaşanan patinaj yalnızca bir siyasi duraklama değil; bir partinin topyekûn savruluşunun ve çöküşünün miladı olacaktır.