İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Doğu Kudüs’ün 1967’deki işgalinin İbrani takvimine göre yıl dönümünde, sosyal medya platformu X üzerinden bir video paylaştı. Mescid-i Aksa’nın altına kadar inen tünellerde çekilen videoda Netanyahu, Kudüs’ün tamamının “daima İsrail’e ait” olacağını iddia etti.
Doğu Kudüs’ün Silvan beldesinde, uluslararası hukuk açısından yasa dışı kabul edilen bir arkeolojik kazının içinden seslenen Netanyahu, tünellerdeki kalıntıların “atalarına” ait olduğunu ileri sürerek, Filistin topraklarının tarihsel olarak İsrail’e ait olduğu iddiasını yineledi. Bu açıklama, dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka yapılan açık bir tarih ve kültür gaspı olarak yorumlandı.
Netanyahu, İsrailliler tarafından işgalin kutlandığı “Kudüs Günü” vesilesiyle her yıl önemli kararlar aldıklarını belirterek, işgal altındaki Doğu Kudüs çevresindeki yasa dışı yerleşimlere büyük bütçeler aktardıklarını açıkça itiraf etti.
Kudüs Günü’nde Gerilim Tırmandı: Mescid-i Aksa’ya 2000’den Fazla Baskıncı
Kudüs Günü’nde, fanatik Yahudi grupların katılımıyla her sene olduğu gibi bu yıl da provoke edici “bayrak yürüyüşü” düzenlendi. Filistinlilerin evlerini, sokaklarını ve yaşam alanlarını hedef alan saldırgan gruplar, Doğu Kudüs’te Müslümanlara saldırdı, hakaretler yağdırdı ve ırkçı sloganlar attı.
İsrailli aşırılık yanlısı 2 binden fazla kişi ise Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi. İsrail polisi eşliğinde yapılan bu baskınlar, işgalin ve şiddetin kurumsallaşmış boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Soykırımın Adı: Sessizlikle Onaylanan Zulüm
İsrail’in Filistinlilere yönelik sistematik saldırıları, ev yıkımları, yerleşimlerle yapılan demografik mühendislik ve kutsal alanlara yönelik baskınları artık sadece “işgal” olarak değil, açık bir kültürel soykırım ve etnik temizlik olarak değerlendirilmelidir. Filistin halkının tarihine, inancına, yaşam hakkına yönelmiş bu planlı ve devlet destekli saldırganlık için argoca tek bir söz yeterlidir: ÇÜŞ!
İslam Dünyası Nerede? Sessizliğiniz Suça Ortaktır
Bunca yaşanan katliama, kutsal mekânlara saldırılara, sivil halkın sistematik olarak ezilmesine karşı, İslam dünyasından yükselen ses ne yazık ki cılız. Tepkiler ya diplomatik cümlelerle sınırlı kalıyor ya da tamamen sessizlikle geçiştiriliyor. Oysa Mescid-i Aksa sadece Filistin’in değil, tüm Müslümanların ortak mirası, kutsalıdır.
Saraylarda oturup “duyarlılık” mesajı yayınlamakla bu vahşet durdurulamaz. İsrail’in politikalarına sessiz kalan her lider, her ülke, bu zulmün ortağıdır. Bu tarihi sorumluluk, gelecekteki nesiller tarafından da asla unutulmayacak.