Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Siyaset uzun zamandır rutine bağlandı. Aynı yüzler, aynı cümleler, aynı kalıplar… Herkes birbirine benziyor, herkes bir diğerinin kopyası gibi davranıyor. Oysa halk değişti. Toplum değişti. Beklentiler büyüdü ama cesaret küçüldü. Artık “mış gibi” yapmak kimseye yetmiyor. Çünkü günü kurtarma devri bitti. Gerçeklerle yüzleşmenin tam zamanındayız.
Siyaset artık insanla bağ kurmak yerine, afişle, video ile, sosyal medya postlarıyla oy toplamaya çalışıyor. Parti binalarında verilen pozlar, dar salon toplantıları, ezberlenmiş sloganlar… Siyasetin gerçeği bu değil. Siyasetin özü insandır, anahtarı samimiyet. Bunu unutan herkes kaybetmeye mahkûmdur. Seçilmiş olanın halkın ayağına gitmesi gerekirken, halk seçilmişin sosyal medya hikâyesinden hayatını izliyor. Bu yabancılaşma sadece siyasetçinin değil, siyasetin de itibarını zedeliyor.
Siyasetçi halkla beraber yaşamalı, yanında oturmalı, çayını birlikte içmeli, çocuğunun derdini dinlemeli, pazardaki fiyatı gözleriyle görmeli. Göz göze gelmeyen, kalbe dokunmayan hiçbir kelime inandırıcı değildir. Çünkü halk artık laf değil, hal istiyor. Samimiyet istiyor. Cesaret istiyor. Dürüstlük istiyor. Kırmadan, dökmeden ama eğilmeden konuşacak insan arıyor.
Bugün sokakta vatandaşın derdi ne partiler arası polemik ne de ekranlarda dönen hamasi tartışmalar. Bugün halkın derdi geçim. Gençliğin derdi gelecek. Emeklinin derdi adalet. Annenin derdi evladının umudu, babanın derdi yarına güven. Ama bunları duyan var mı? Seçilmiş olanlar hâlâ koridor siyasetindeyse, hâlâ halkı değil birbirini alkışlıyorsa, hâlâ halkın diline değil birbirinin gözüne bakıyorsa, o siyaset çökmüştür. Ve çöken bir siyasetin içinde haklı da haksız kadar susar hâle gelir. İşte o zaman toplumda sadece adaletsizlik değil, umutsuzluk büyür.
Makamı koruma telaşı, koltuğu kaptırmama kaygısı siyasetçiyi halktan koparıyor. Seçilmek isteyenler bin bir takla atıyor ama artık halk her taklayı görüyor. Dostuna düşman kesilenleri, dün söylediklerini bugün yutanları, dik durmak yerine eğilenleri herkes izliyor. Ve notunu veriyor. Siyaset uzun bir yol, ama hafıza kısa değil. Bugün verilen her poz, yarınki bir çocuğun kaderine dokunabilir. Bu yüzden samimiyet sadece bir tercih değil, bir mecburiyettir.
Siyasi başarı, sadece büyük vaatlerle gelmez. Küçük detaylarla inşa edilir. Kapısını çaldığınız bir esnaf, elini sıktığınız bir genç, göz göze geldiğiniz bir yaşlı… Onların duası mı, sosyal medyada patlayan bir video mu daha kalıcıdır? Cevabı belli. Milan Kundera boşuna demiyor: “Başarı küçük detaylarda, başarısızlık küçük detayların bir araya gelmesindedir.” Bugün siyaset de, liderlik de tam burada sınıfta kalıyor. Çünkü detaylara önem vermeyen, halkın nabzını tutmayan, samimiyetini yitiren herkes kaybedecek. Ve bu kayıp sadece şahsi değil, toplumsal olacak.
Yeni bir döneme giriyoruz. Kimi için son şans, kimi için gerçek sınav. Bugün hâlâ halkın arasında olmayı, gerçek sorunları duymayı, çözüm için elini taşın altına koymayı göze alan varsa; yarın kazanan da onlar olacak. Ama sadece halkla yürüyen değil, halkla konuşan da değil halkı duyan kazanacak.
Çünkü halkı gerçekten duymak; kürsüden nutuk atmakla, sosyal medyada cilalı cümlelerle poz vermekle olmaz. Parti binalarında klimalı odalardan halkı anlamaya çalışanlar, sadece kendilerini kandırmaz; temsil ettiklerini iddia ettikleri davaya da ihanet ederler. Görünürde halkla iç içeymiş gibi yapıp, gerçekte sadece fotoğraf verenler; milletin derdine değil, algoritmanın beğenisine çalışırlar. Samimiyetsizliğin makyajı ne kadar parlak olursa olsun, ilk yağmurda dökülmeye mahkûmdur. Siyaset sahici olana dönerken, yapmacık olanın ömrü artık kısadır. Davaya sadakat, halktan koparak değil; halkla hemhâl olarak, onların yükünü omuzlamayı göze alarak olur. Aksi hâlde, sadece koltuklar değil, itibarsızlaşmış sözler ve yitirilmiş güvenler de kaybedilir. Bu kaybın hesabını da günü geldiğinde sandık değil, vicdan sorar.