Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Bugün 27 Mayıs!
Bu tarih bir takvim yaprağı değil, bir milletin kalbine saplanan paslı bir hançerdir. Bugün, Türk demokrasisinin diz çökertildiği, halkın oylarıyla başa gelmiş bir başbakanın, emperyalizmin uşakları tarafından darağacına gönderildiği kara bir gündür.
Bu milletin yiğit evladı, ezanı özgürleştiren, milleti devletiyle barıştıran, köylüyü adam yerine koyan Adnan Menderes, tam 65 yıl önce, içerideki ihanet çetelerinin dışarıdaki efendilerine hizmet ettiği kahpe bir kumpasla şehit edilmiştir.
O, milletin sesiydi. O, bu toprakların yüreğiydi.
Ama ne yazık ki içerideki vesayet odaklarıyla el ele veren, halktan korkan, sandıktan nefret eden bir zihniyet onu susturmak için düğmeye bastı. Önce kirli iftiralarla yıpratmaya çalıştılar:
“Kedi-köpek maması ithal etti”, “don-külot aldı” dediler.
Ama o, milletine ekmek götürüyordu.
Köylüye traktör, öğrenciye okul, hastaya doktor taşıyordu.
Ama onlar istemedi…
İstemediler kalkınmayı. İstemediler bağımsız Türkiye’yi.
Çünkü onlar milletin değil, efendilerinin uşağıydı.
Çünkü onlar bu milletin başını dik tutmasını hazmedemediler.
Atatürk’ü 15 yıl cam fanusa hapseden bu zihniyet…
…aynı kinle Menderes’in üzerine yürüdü.
Bu halkın oyu ile başa gelen bir başbakanı, sabaha karşı postalların gölgesinde gözaltına aldı.
27 Mayıs 1960 sabahı, tanklar Meclis’in üzerine sürüldü.
Milli irade, namlunun ucunda rehin alındı.
Yassıada, bir utanç sahnesine dönüştü!
O gün adalet sustu, hukuk cellada dönüştü.
Adnan Menderes’e “bebek davası” diye iftira atıldı.
Fatin Rüştü Zorlu’ya, Hasan Polatkan’a uydurma iddialarla ceza kesildi.
Yüksek Adalet Divanı denilen masa, aslında bir Yüksek İntikam Kürsüsü idi.
Bir başbakan, mahkeme salonunda namaz kılmak ister, izin verilmez.
Zorlu ve Polatkan idam edilir, Menderes ise başarısız bir intihar girişiminden sonra, saat 13.21’de darağacına gönderilir.
Adnan Menderes, İmralı’nın soğuk toprağında, 17 Eylül 1961’de şehit edilir.
Son sözü:
“Allah milletime zeval vermesin.”
Bu, darağacına yürüyen bir adamın değil, bir milletin onurunu omuzlayan bir liderin vasiyetidir.
Bu bir darbe değil, bu bir ihanet belgesidir.
Bu memlekette bir başbakan asılmıştır.
Bu memlekette halkın iradesi yok sayılmıştır.
Bu memlekette mahkeme kürsüleri idam sehpalarına dönüştürülmüştür.
Ve bu millet, yüreği yanarak, içi kan ağlayarak bu utançla 30 yıl yaşamıştır.
1990’da itibarı iade edilmiştir.
Ama yetmez!
Yetmez çünkü bu ihanet, yalnızca Menderes’e değil, bir millete reva görülmüştür.
27 Mayıs sadece bir gün değil, bir zihniyetin simgesidir.
Adnan Menderes sadece bir adam değil, bu milletin ruhuydu.
O’nu boğan eller hâlâ utançla yaşamalı.
O’nu savunanlar bugün, bir adım daha dik durmalı.
Çünkü 27 Mayıs geçmiş değildir.
27 Mayıs, her gün pusuda bekleyen vesayetin ayak sesidir.
Aynı tarih, başka bir ihaneti daha saklar: Gün Sazak!
Ne gariptir ki, yine bir 27 Mayıs günü, bu kez 1980 yılında, vatanı uğruna mücadele eden bir başka kahramanımız, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ülkücü devlet adamı ve Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, hain pusuda şehit edilmiştir.
Bir yanda halkın başbakanı Adnan Menderes,
Diğer yanda halkın yiğit evladı Gün Sazak…
Aynı tarihte, aynı karanlık zihniyetin kurbanıdır.
Çünkü bu zihniyet demokrasiden de, milliyetçilikten de, milli iradeden de nefret eder!
Bugün onları,
Adnan Menderes’i,
Fatin Rüştü Zorlu’yu,
Hasan Polatkan’ı,
Ve aynı gün canına kıyılan Ülkücü Bakanımız Gün Sazak’ı,
Rahmetle, minnetle, dualarla anıyoruz.
27 Mayıs, bu milletin sırtından hançerlenmesidir.
27 Mayıs, demokrasinin idamıdır.
27 Mayıs, şehitlerin hatırasına yapılmış en büyük ihanettir.
Bu ihaneti paylaşın, yayın, unutturmayın!
Çünkü bir halk, ancak unuttuğu darbeye bir gün yeniden uyanır.
Ve biz, unutmayacağız!