Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Son zamanlarda minarelerden yükselen seslerde bir gariplik var. Sanki semaya ezan değil, sahneye şarkı yükseliyor. Oysa ezan bir sanat değil; bir davettir. Müslümanın kalbine dokunan, ruhunu secdeye çağıran, zamanın ve dünyanın yükünden Allah’a yönlendiren mukaddes bir çağrıdır.
Ama şimdi…
Ezan okuyanlar bir sanat müziği ustası gibi makam süslüyor, teganniyle yarışıyor. Oysa ezan, sahne sanatçılarının nameleriyle değil, müminlerin gözyaşlarıyla dinlenmelidir.
Ne oldu bize?
Niçin bu kadar değiştik?
Neden bir imam, selamı verirken Allah’ın selamını sekiz saniye uzatıyor da, cemaatin derdinden habersiz yaşıyor?
Bilmiyor mu o selamın ardında bekleyen hasta var, yaşlı var, abdesti kaçmasın diye dua eden var?
Ya da kalbi kırık insanlar var o safta; kimisinin zihni İsrail’in İran’a attığı bombada, kimisinin gönlü boş tencerede…
Yavaş Yavaş Soyulduk, Fark Etmeden…
Ezanın ruhu gitti, yerine ses oyunları geldi.
Aile yapımız gitti, yerine sosyal medya ilişkileri geldi.
Ticaretin ahlakı gitti, yerine üçkâğıt geldi.
Din adamları gitti, yerine Arapça’yı ezberleyip İslam’ı yaşamayan rol imamlar geldi.
Cuma hutbelerinde sadece sayfa okuyan, ama dışarı çıktığında Müslümanın halinden bihaber olanlar arttı.
İnanç, bir ibadet değil, bir vitrin haline geldi.
Oysa biz, bir hayat nizamına inandık.
O ezan, bir medeniyetin sesiydi…
Ve şimdi o medeniyet, camilerin içinden değil; gençlerin boş bakışlarından izleniyor.
Sokaklar Bizim Aynamızdır
Bir milletin imanını görmek istiyorsan, onun sokaklarına bakacaksınız!...
Bugün sokaklarımızda gayrimüslim yaşam tarzı, televizyonlarda hayasızlık, evlerde rahmet değil gerilim var.
Dudak dudağa dolaşan gençler, dizilerde helali haramı birbirine karıştıran karakterler, özgürlük adına öz benliğini kaybeden insanlar…
Kıyamet mi diyorsun?
Belki top sesleri patlamadı henüz ama ruhumuzdaki infilak çoktan başladı.
Uyan Ey İnsanlık! Uyan!
Her çağın bir Firavunu vardır,
Ve her Firavun’un bir Musa’sı…
Belki zamanımızın Firavunları ekranlardan, alışveriş merkezlerinden, dizilerden ve ekonomik krizlerden geliyor.
Ama unuttuğumuz Musa, belki biziz.
Evine dönerken gözleri dolu dolu Allah diyen sen,
Sabah işe giderken ezanı duyup içi sızlayan sen…
Unutma, sen bu ümmetin umudusun.
Kim olduğunu hatırla!
Ezan sadece kulağına değil, kalbine sesleniyor!
Hayya ale’s-salâh…
Yani, Namaza gel, özüne dön, ne olduğunu hatırla.
Sen;
-Toprağın çocuğusun.
-Secdede dirilen, haramda sarsılan bir kalpsin.
-Elini açınca göğe dokunan, kalbiyle ümmeti uyandıran bir nefersin.
Gelin, nefsimizi değil; imanımızı süsleyelim.
Makamla, teganniyle değil, aşk ile ezan okuyalım.
Sadece camilere değil, kalplere İslam’ı taşıyalım.
Ve çocuklarımıza miras olarak para değil, haysiyet bırakalım.
Kurtuluş Ezanda saklıdır
Unutma!..
Ezanı bozan, ruhu da bozar.
Ruhu bozulan bir millet, büyük kıyamet gelmeden çöker.
Ama hala geç değil…
Titre ve kendine dön!
Kimin kulusun, neden yaratıldın, nereye gidiyorsun?
Çözmeye çalışmaya çalıştığın soruların cevapları işte tam da orada,
Ezanın son sözünde:
“Lâ ilâhe illallah…”
Başka hiçbir şeye boyun eğme, Allah’tan başka ilah yoktur!