Aziz DAĞTEKİN İle Pazar Sohbeti
Sevgili okurlar, bu haftaki Pazar sohbetimizde, yüreğimizin en derin köşesinde taşıdığımız en kutsal değeri konuşmak istiyoruz: vatan ve millet ruhu. Vatan, bizim için yalnızca bir kara parçası değildir. O, şanlı ecdadımızın bizlere bıraktığı mukaddes bir emanettir.
Her karışı, kahraman milletimizin kanıyla yoğrulmuş; her taşında canını, sevdiklerini ve hatta tüm varlığını feda eden necip evlatlarımızın emeği vardır. Bu topraklar, bize huzur ve güven sunmakla kalmaz; aynı zamanda özgürlüğün onurunu ve istikbâlin umudunu taşır.
İşte bu nedenle vatan sevgisi, sadece bir duygu değil; nesiller boyu taşınacak, korunacak ve gelecek kuşaklara aktarılacak yüce bir mirastır.
MEHMETÇİK, YİĞİTLİĞİN SEMBOLÜ
Vatan denince aklımıza gelen ilk isim, hiç şüphesiz Mehmetçik’tir. Onun cesareti, gözü pekliği ve fedakârlığı milletimizin kalbinde yaşayan bir efsanedir. Mehmetçik cepheden cepheye koşar, karşısına çıkan her türlü zorluğu göğüsler ve tek bir söz söyler: “Vatan sağ olsun!”. O sadece bir asker değil; o, vatanın bekası için canını feda eden bir yiğittir. Her karışı kanla yoğrulmuş bu toprakların bekçisidir, ecdadımızın mirasını dimdik taşıyan bir kahramandır.
Şehitler tepesi boş değildir; toprağını kahramanlar beklemektedir. Bir bayrağın dalgalanması için rüzgâr bekliyorsa, bizler de bu bayrağı her daim yükseklerde tutmakla mükellefiz. Mehmetçik, bizim için bir örnek, bir ilham kaynağıdır.
İSLAM’IN SON ORDUSU VE TÜRK’ÜN BEKLEYEN KUDRETİ
Kur’an-ı Kerim bize yol gösterir: “Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin. Bilâkis onlar diridirler; Rableri katında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” Bu sözler, iman ve cesaretle donanmış ordumuzun yüce ruhunu tarif eder. Mehmetçik, sadece sınırlarımızı korumaz; o, adaletin, özgürlüğün ve insanlığın bekçisidir.
Türk milletinin kudreti, tarih boyunca olduğu gibi bugün de dimdik ayaktadır. Her meydanda, her cephede, her zorlu anda bu kudret kendini gösterir. Ecdadımızın bıraktığı mirası korumak, milletimizin bağımsızlığını savunmak ve vatan sevgisini nesiller boyunca taşımak, her birimizin kutsal görevidir.
MİLLET OLARAK SORUMLULUKLARIMIZ VAR
Vatanın bütünlüğü ve milletin selameti, hepimizin omuzlarındadır. Tarih, bize bu sorumluluğu hatırlatır: Bedir’den Malazgirt’e, İstanbul’un Fethi’nden Çanakkale’ye, İstiklâl Harbi’nden 15 Temmuz’a kadar şehit düşen kahramanlarımızın mirası, bugün de yaşatılmaktadır. Onlar, vatan ve millet sevgisinin en yüksek örneklerini bizlere bırakmıştır.
Her birimiz, bu mirası korumak, geleceğe aktarmak ve fitneye fırsat vermemekle yükümlüyüz. Kardeşliğimizi korumak, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmak, her zaman önceliğimiz olmalıdır. Çünkü vatanın bekası, milletin selameti, bu kutsal ruhun üzerinde yükselir.
DUALARIMIZ VE KUTLU MÜCADELE
Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyurur ki, “İki göz vardır ki cehennem ateşi onlara dokunmaz: Biri, Allah korkusundan ağlayan gözdür. İkincisi ise gecesini Allah yolunda nöbet tutarak geçiren gözdür!” İşte Mehmetçik’in gözleri, gecesini vatan ve millet için nöbet tutan bu kutsal gözlerdir. Onlar, yalnızca ülkemizi değil, aynı zamanda adalet ve insanlık değerlerini de korur. Bizler de dualarımızla, birlik ve kardeşlik ruhumuzla onların yanında olmalıyız.
VATAN VE MİLLET RUHUMUZUN SONSUZ MİRASI
Sevgili okurlarım, vatan ve millet ruhu kanla, imanla ve fedakârlıkla şekillenmiş bir mirastır. Bu mirası korumak, gelecek kuşaklara aktarmak ve kahraman ecdadımızın bıraktığı emanete sahip çıkmak, her birimizin kutsal görevidir. Şehitlerimizin ruhu şad, gazilerimizin ayağına taş değmesin.
Türk milleti, bekleyen kudretiyle dimdik ayakta durmaktadır. İslam’ın son ordusu tarih sahnesinde gururla durmaktadır. Milletimizin bağımsızlığı, özgürlüğü ve onuru, her birimizin yüreğinde yükselen bir meşaledir. Vatan, kan ve ecdad mirası olarak bize emanet edilmiştir; onu korumak ve yüceltmek, her Müslüman’ın ve her vatan evladının yüce sorumluluğudur.
Sevgili okurlar, gelin bu Pazar, kendimize şu soruyu tüm samimiyetimizle soralım:
Bu vatanın emanetine gerçekten layık olabiliyor muyuz?
Şehitlerimizin kefensiz yattığı bu topraklarda, gazilerimizin fedakârlıklarıyla şekillenen bu bayrağın altında nefes alırken; onların bıraktığı mirası ne kadar koruyoruz, ne kadar taşıyoruz, ne kadar sahipleniyoruz?
Bu aziz vatan, bizden kuru sözler değil; dik duruş, sarsılmaz iman ve kararlı bir duruş istiyor.
Millet olmanın bedelini canıyla ödeyen ecdadın mirası, ancak uyanık bir ruh, diri bir yürek ve sarsılmaz bir birlik ile taşınabilir.
Gelin, şehitlerimizin hatırasını sadece anmakla kalmayalım;
onların bıraktığı sorumluluğu omuzlarımızda hissedelim.
Gelin, vatanı sadece sevmekle yetinmeyip,
onu korumak, yüceltmek ve gelecek nesillere daha güçlü devretmek için uyanalım.
Bu mukaddes emaneti hafife almak, sadece geçmişe değil; geleceğe de ihanet olur.
O yüzden bugün, tam da bugün,
vatan ruhunu yeniden kuşanalım, millet olmanın gururunu yeniden hatırlayalım.
Çünkü bu topraklara sahip çıkmak bir tercih değil,
bizim kaderimizdir, görevimizdir, namus borcumuzdur.
Devletin imkânları, bu milletin alnının teriyle, emeğiyle, vergisiyle biriken emanet hazinelerdir. Bu nedenle kamu kaynaklarının her kuruşu, tıpkı “beytül mal” gibi kutsal bir sorumluluk ister. O kuruşa ihanet etmek, sadece hukuka değil; milletin alın terine, helal lokmasına gölge düşürmektir.
Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, hazineyi belirli zümrelere peşkeş çekme ya da devlet sırlarını yabancılara taşıma gibi davranışlar; yalnızca bireysel bir yanlış değildir. Bunlar, devlet düzenine, kamu hakkına ve Türk Milletinin istikbaline karşı işlenmiş ağır bir ihanettir.
Çünkü milletin sırtındaki yük arttıkça, devletin omurgası zayıflar; omurga zayıfladıkça da vatanın direnci kırılır.
İşte bu nedenle her birimizin sorumluluğu büyüktür:
Kamunun hakkını korumak, adaleti gözetmek, emanete halel getirmemek ve devlet malını kendi malı değil; milletin ortak namusu olarak bilmek…
Ve unutmayalım!
Vatanın kaderi, milletin vicdanında başlar.