Güvenliksiz olan NATO Türkiye’ye ne kadar gerekli?

Meğer darbe peşinde koşanlar için NATO ne kadar önemliymiş! Yaşımız itibariyle gördüğümüz ve yaşadığımız bütün darbecilerin ilk bildirilerinde “NATO’ya bütün uluslararası antlaşmalara bağlıyız” zırvaları yer almaktadır. Bu NATO dediğimiz kuruluş ne işe yarıyor? Riski paylaşan mı, yoksa risksiz ve özgür yaşayan ülkelerin başına çorap ören mi? Bu ikilemi açığa çıkarmak lazım.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın terör ve terörist kuluçkası halinde olan İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği taleplerine veto ederiz resti dışarıdan çok içeride rahatsızlık uyandırması bu tezimizi sizce haklı kılmıyor mu?  ABD güdümündeki Batı’nın terör örgütlerine sınırsız yardım ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne karşı başlatılan aleni savaşa hiçbir vatanseverin sesiz kalması mümkün değildir. Ancak gördüğümüz odur ki, darbe peşinde koşanlar, projesi olmayan vesayetçi siyasetçiler, dışarıdaki dostlarından hep medet umar hale gelmişler.

Nitekim, 1980 darbesinin kudretli onbaşısı Kenan Evren darbe yaptığı gece, ilk demeci “NATO’ya bütün uluslararası antlaşmalara bağlıyız” olmuştur. Hem de bağlılığını kusursuz bir şekilde yerine getirmişti. Yunan’ı ve Fransız’ı NATO’ya alınmasına ön şartsız onay vermişti. Kenan Evren’in yolunda olduğunu gözlemlediğimiz Kılıçdaroğlu’na Başkan Erdoğan 10 soru sormuştu. Kılıçdaroğlu Erdoğan’a verdiği cevap bize 1980 darbesini hatırlatır cinsindeydi. Bahçeli ve Erdoğan’a inat olarak ne diyor Kılıçdaroğlu, “NATO Türkiye’ye gereklidir, NATO’dan çıkmayacağız. Finlandiya ve İsveç’ten de talep edilenler doğrudur. Ancak biz biliriz ki diplomasi kapalı kapılar ardından yapılır. Sonuçlar masada alınır. Ciddi devletler böyle yapar. Senin bu yaptığın ise, ancak kabile devletinde olur. 3-5 oy almak için ülkenin itibarını yok sayarak, ucuz bir iç reklam malzemesine dış ilişkileri kurban ediyorsun.”

Bu açıklamayı çok talihsiz bulduğumu beyan ederim. Bu kelamı yapana da devlet adamı gözü ile bakmak haksızlık olur. Yahu kardeşim siz 6 aydan beri yuvarlak masanın etrafından yuvarlanıp dururken, adamlar güpegündüz bebek katilinin posterlerini asıp, devletimizi küçük düşürenleri biz seyredelim öyle mi? Bu nasıl devlet adamlığı? Kime şirin gözükmek niyetindesiniz? Sizi gerçekten anlamak mümkün olmuyor geliyor gelmekte olan Kılıçdaroğlu. İslam’da da Türk töresinde de kısasa kısas vardır. Bunu siz bilmez misiniz? Kaldı ki biz millet olarak gizli saklı işleri sevmeyiz.

Şimdi Türkiye’nin terörist sevici Finlandiya ve İsveç’in üyeliğine karşı çıkarak bu eylemiyle başta ABD olmak üzere bütün NATO üyelerini teröre destek verenleri desteklerini çekmek için ciddi bir uyarıda bulunması sizce bir kabile devletinin işi öyle mi? Eğer öyle düşünüyorsan Kılıçdaroğlu, bırakın başkanlığı kusura bakma ama bu kafayla sizi bir kabile devletine kapıcı bile yapmazlar.

40 yıldır bizi terörle uğraştıranlar, bizim teröre verdiğimiz masum canları, terörle mücadelemiz bazıları için ucuz bir reklam olabilir, ama Türk Milleti hiç öyle düşünmüyor. Hamdolsun Türkiye başına sarılan terör belasından FETÖ terör örgütü çökertildikten sonra kırk yıldır sürdürülen asimetrik savaş komedisini sona erdirdi, çözüm sürecini zehirleyen, masaya tekme atan PKK ve diğer kolları Türkiye’den kovuldu. Artık terörist unsurlar Irak ve Suriye’den de kovalanıyor. Mehmetçik bu hainleri vurdukça birilerinin rahatsız olmalarını normal buluyorum.

Çünkü, NATO’dan çıkmak bizim muhalefete göre bir eksen kaymasıdır. Üstelik en çok endişelenen de “6. Filo Defol” diye eylem yapan çocuklara da sahip çıktıklarını öne süren “solculardır”. Nitekim 12 Eylül 1980’de faşistler Amerika’ya diye nakaratlı nutuk atanlar, onlardan önce ABD’ye gidip kapitalist şapkasını giydiler. Türk solunun Batı ile olan ilişkisi gözden kaçmamaktadır.  Dün “6. Filo Defol” diye nakarat atanlar, bu gün NATO’dan çıkmayı bir eksen kayması olarak algılayıp ağlamaktadırlar.

Gerçi Türkiye NATO’dan ayrılalım diye öyle bir niyet beyanında bulunmamıştır ama mesele bizim çıkmak veya çıkmamak istememiz değildir. Son 10 yıldır NATO’nun başı ABD’nin ve onun güdümündeki AB’nin Türkiye’ye yönelik politikalarına bakarsanız, olası bir 3. Dünya Savaşında Türkiye’nin karşı tarafa konulduğunu yani Asya eksenine oturtulduğunu görürsünüz. Türkiye bu yüzden S-400’leri almak zorunda kalmış ve savunma sanayisini güçlendirmiştir. Bundan rahatsız olanlar “Bize kim saldıracak, Yunanistan mı, Irak mı, Suriye mi, İran mı? Diyerek olayı alaya almışlardı.

Aslında bu S-400 endişesi onların değildi. Endişe onları muhalefet ağzı ile konuşturan NATO’nundur. Hani ortaktık! NATO’nun ortaklık kültüründe üye ülkeyi bölmek zayıflatmak, güvenliğini tehdit eden unsurlara silah, mühimmat ve mali destek sağlamak mı var! Şayet öyleyleyse tüküreyim böyle ortaklığa. Nitekim NATO, en güçlü müttefikimiz dediği Türkiye’yi terörist unsurlara karşı 5. Maddeyi uygulamaktan imtina etmiş üstüne üstlük konuşlandırdıkları hava savunma sistemlerini geri çekme cüretini göstermekten kaçınmamıştır.

Bir zamanlar DEAŞ’ı bahane eden ABD ile avaneleri sağ gösterip sol vurmayı ihmal etmediler. PKK’nın devamı olan YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla kime karşı silahlandırdılar? DEAŞ’a karşı mı? Nerede DEAŞ? Daha bugün YPG elindeki DEAŞ’lıları Irak yönetimine teslim etmedi mi? Haydi diyelim Suriye’de DEAŞ vardı. Peki ya Yunanistan adalar denizini kime karşı silahlandırıyor? ABD 12 üssü kime karşı kurmuş olabilir? Sözün özü olarak, biz ne dersek diyelim Türkiye NATO tarafından “öteki” olarak görülmektedir. ABD ve AB basını  “Türkiye’yi NATO’dan atalım” zırvalarıyla sallanmaktadır.

Bize “NATO’nun içinden mi yoksa dışında kalmak mı zor?” diye soracak olursanız, tereddütsüz olarak içinde kalmak zor derim. Çünkü NATO da AB gibi bir Hıristiyan kulübüdür. Bize göre, NATO darbecilerin, hainlerin, fırıldakların yuvalandığı, bağımsız ülkeleri bağımlı hale getirmek için kurulan kokuşmuş bir sistemdir. Hem güvenlik şemsiyesi altında olacaksınız hem de güvenli ortaklarınız tarafından yaptırımlara muhatap olacaksız. Ne kadar demokratik, ne kadar güvenlikli bir şemsiye değil mi? Durumdan vazife çıkarmak gerekirse NATO aşığı Vladimir Zelensky’nin başına gelenlere bakmak yeterli değil mi sizce? Şayet NATO’nun işi caydırıcılık değilse, ortaklarının başına bela sarıp durumdan vazife çıkarmak ise bunu çok iyi anlarım.

Çünkü bu zamana kadar Türkiye’ye uyguladıkları politika hep bu olmuştur. NATO şemsiyesi altındaki bazı emperyalist ülkeler, başta Türkiye olmak üzere kardeşi kardeşe kırdırıp darbeci yetiştirdiler, seçimle yenemedikleri siyasi lideri muhalefeti destekleyerek yenmeyi başardılar. Bunlar, şemsiyenin altındaki sözde ortaklarını kullanıp dünyayı ele geçirme ve tek kutuplu dünya kurma projelerini hayata geçirmek için yıllarca böl, parçala, oyala yut politikaları ile oyalayıp durdular. Bu durumdan vazife çıkarma düşüncesinde olan vatandaşlar olarak, siyasi fantezilerimizi, fanatikliğimizi bir kenara bırakıp ulusal çıkarlarımıza sahip çıkmalıyız.

“Birlikten güç, güçten ise güven doğar.” masalı ve “Barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktır.” Algısı ile kurulan NATO açık hava tiyatrosunda artık hiçbir güven kalmamıştır. Öyleyse fazla söze hacet var mıdır? Güvensizlik yoksa veya güvensizlik başlamışsa dostluk bozulmuştur demektir. Üstelik bunca ihanet ortadayken.

YÖNETİCİ Aziz Dağtekin

1960 yılında Elazığ'da doğdu. Öğrenimini İstanbulda tamamlayarak gazetecilik mesleğine 1983 yılında başladı. sırasıyla Hergün, Bulvar, Hürriyet ve Türkiye Gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri kadrolarında görev aldı. Basın sektöründen 2006 yılında emekli oldu. Halen idare yeri Adana olan ve Ulusal yayın yapan Netinternet, Ekonet Haber, Eko İntenet Haber sitelerinde Genel Yayın Yönetmenliği ve ekonomi ile alakalı yazı ve yorumlar yazmaktadır. Gazetecilik mesleği yanısara sigortacılık, pazarlama ve finans sektöründe üst düzey yöneticiliklerde bulundu. Sırasıyla İhlas Barter ve Turk Barter'da franchise ve bölge müdürlüğü görevlerinde yer aldı. 2005 yılında Turk Barter'dan ayrılarak Anadolu Barter'ı kurdu. Halen 13'e yakın şubesiyle faaliyet gösteren Anadolu Barter'ın Yönetim Kurulu Başkalığını yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babası olan Gazeteci-Yazar Aziz Dağtekin halen Basın Konseyi üyesi ve Adana'da Kurulu bulunan Çukurova Güreş Vakfı ile Elazığlılar Kültür ve Dayanışma Derneğinin de kurucu üyesidir.

Göz Atmak İster misiniz?

Muhalifler Şam’da kontrolü ele geçirdi

Suriye’nin başkenti Şam’da göstericilerin kilit öneme sahip yerleşkelere girmesiyle Beşar Esad rejimi kentin kontrolünü kaybetti. …

Bir yanıt yazın